SEKTÖRDEN HABERLER
Bakan Bayraktar, LNG Anlaşması için Exxon Mobil ile Görüşüldüğünü Açıkladı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Financial Times'a verdiği röportajda enerji tedarikinde tek bir kaynağa bağlı kalmadan yeni bir tedarik portföyünü oluşturmayı hedeflediklerini vurguladı. Bayraktar, ABD’nin enerji şirketi Exxon Mobil ile yaklaşık 1,1 milyar dolar tutarında 2,5 milyon ton LNG için görüşüldüğünü açıkladı.

Bakan Bayraktar, İngiliz Financial Times gazetesine verdiği röportajda Türkiye’nin enerji bağımsızlığını artırmak için çeşitli adımlar attığını vurguladı. Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının neredeyse tamamını ithal ettiğini kaydeden Bayraktar, tek bir tedarikçiye bağımlı kalmadan yeni bir tedarik portföyü oluşturmayı hedeflediklerini belirtti.

Bayraktar, bu kapsamda Exxon ile uzun vadeli bir anlaşma için görüştüklerini anlatarak bu LNG anlaşmasıyla Türkiye'nin yılda 2,5 milyon ton LNG sağlayacağını belirtti. Bakan Bayraktar, Exxon ile görüşmelerin tamamlanması halinde anlaşmanın 10 yıl sürebileceğini aktardı.

Türkiye'nin tedarik güvenliğini sağlamak için farklı kaynaklardan gaz alımı seçeneklerini değerlendirdiklerini ifade eden Bayraktar, “Tedarik güvenliği için bir yerden gaz almamız gerekiyor. Bu Rusya olabilir, Azerbaycan olabilir, İran olabilir veya LNG seçenekleri olabilir. Rekabetçi bir noktadan değerlendirmemiz gerekiyor” diyerek en uygun seçeneklere yöneleceklerini söyledi.

Bayraktar, Türkiye’nin ilk nükleer santrali olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımında Rusya ile iş birliği halinde olduklarını anımsatarak Karadeniz'de benzer bir nükleer projeye Rusya'nın yanı sıra, Güney Kore’nin de ciddi bir ilgisi olduğuna değindi.

Türkiye’nin Karadeniz’de doğal gaz, Güneydoğu’da da petrol çıkarıp işlediğine vurgu yapan Bayraktar, bu yıl sonunda Karadeniz’de doğal gazın yanı sıra petrol aranacağını da aktardı. Bayraktar, yürütülen bu projelerin ‘Oyunun kurallarını değiştirecek bir potansiyele sahip’ olduğunun altını çizdi.

Kaynak: ETKB

“Enerji Ticareti Açısından Türkiye Önemli Bir Pozisyonda”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Enerji ticareti açısından Türkiye önemli bir pozisyonda. Üretici ülkelerle pazarlar arasında uluslararası bir ticaret merkezi olma hedefimiz var. Sadece fiziki olarak hatların geçtiği bir ülke değil, bu işin piyasasının geliştiği bir ülke olma hedefimiz var" dedi.

Cevdet Yılmaz, Calaraşi Bölgesi'ndeki Dragalina'da Karadeniz-Podișor Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Töreni'nin ardından gazetecilere değerlendirmelerde bulundu. Romanya'nın da Türkiye gibi enerji konusunda bir hub olma hedefi bulunduğunu, bu anlamda da iki ülkenin iş birliğinin Avrupa'daki enerji arz güvenliği açısından çok önemli olduğunu belirten Yılmaz, Türkiye'nin doğal gaz, petrol, başka birtakım enerji unsurları ve yenilenebilir enerjide son yıllarda çok önemli hamleler yaptığını söyledi.

Yılmaz, bir taraftan enerji arz güvenliğini sağlama, diğer taraftan enerjide dışa bağımlılığı azaltma hedeflerinin bulunduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bunu da her geçen yıl daha ilerilere taşıyoruz. Cari açık sorunumuzun çözülmesi, makro istikrarımız açısından da bu çok kıymetli. Çünkü enerjiye oldukça önemli bir fatura ödeyen bir ülkeyiz. Bir taraftan enerjide dışa bağımlılığımızı azaltıp cari dengeye olan enerjinin etkisini azaltırken diğer yandan da enerji ticareti açısından Türkiye önemli bir pozisyonda. Üretici ülkelerle pazarlar arasında uluslararası bir ticaret merkezi olma hedefimiz var. Sadece fiziki olarak hatların geçtiği bir ülke değil bu işin piyasasının geliştiği bir ülke olma hedefimiz var. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ortaya koyduğu bir vizyon var. Bu çerçevede de projelerimizi, çalışmalarımızı, faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu konumumuzun çok daha netleştiğini hep birlikte göreceğiz. Bu da sadece Türkiye için değil bölgemiz ve Avrupa için enerji arz güvenliği açısından önemli bir katkıda bulunacaktır. Türkiye'nin önemli yetkinlikleri var. Bu yetkinlikleri sadece ikili değil başka üçüncü ülkelerde de kullanma irademiz var. Onun da altını çizmek isterim. Bugün Romen makamlarıyla, iş dünyasıyla yaptığımız görüşmelerde de bunun üzerinde durduk. İki ülkenin farklı avantajlarını bir araya getirip bir sinerji oluşturma ve bunu daha yüksek katma değere dönüştürme, rekabet gücümüzü arttırma noktasında da yine önümüzdeki dönemde çalışmalar yapacağız."

Doğal gazı ithal edip, sıvılaştırıp ihraç etme imkanı tanıyan yeni bir düzenlemenin TBMM'nin gündeminde olduğunu ifade eden Yılmaz, "Bir taraftan yerli yenilenebilir kaynakları geliştirirken yeşil ekonomi, karbon, nötr bir ekonomi oluşturma hedefimize doğru ilerlerken diğer taraftan da enerji verimliliğini arttıran enerjide yeni teknolojileri geliştiren bir ülke olma hedeflerimiz var. Bunları da adım adım hayata geçireceğiz" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı'nda bu hedeflere yönelik yol haritaları ortaya koyduklarını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı başta olmak üzere bütün ilgili kurumların da bu yönde çaba sarf ettiğini söyledi.

Kaynak: TRTHABER

Kömürlü Termik Santralleri 45 Milyar Dolar Zarar Bekliyor

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) ve E3G isimli düşünce kuruluşu, birlikte hazırladıkları “Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği” raporunda Türkiye’nin kömürden çıkış maliyetini ortaya koydu. Buna göre, 2026 yılında Türkiye’de karbon fiyatı uygulamasının başlamasıyla beraber, kömürlü termik santrallerin, lisans sürelerinin sonuna kadar toplamda 45 milyar dolar zarar etmesi bekleniyor. Rapora göre, karbon fiyatının uygulanmaya başlamasıyla beraber, 2026 yılından itibaren Türkiye’deki iki kömürlü termik santral dışında tüm santrallerin zarar edecek.

Çalışma, 2026 yılından itibaren Türkiye’de uygulanacak karbon fiyatını, 2035’e kadar Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki (AB ETS) mevcut karbon fiyatının sadece üçte biri olarak devreye alıyor. 2035 sonrası için ise bu fiyat AB ETS’sinin ancak yarısına kadar yükseliyor. Bu kadar düşük seviyede varsayılan karbon fiyatı bile santrallerin zarar etmesine neden olabilir. Öte yandan kömürden çıkış senaryosunda, 2021-2035 yılları arasındaki dönemde, elektrik üretiminde yerli kaynakların payının da yüzde 51,3'ten yüzde 73,6'ya yükseleceği öngörülüyor.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan SEFiA Direktörü Bengisu Özenç, Türkiye için teknik olarak mümkün ve küresel gelişmeler doğrultusunda kaçınılmaz olan kömürden aşamalı çıkış planlarını geciktirmenin olası olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçlarına dikkat çekti. Özenç, “Türkiye’nin 2053 net-sıfır hedefi iklim hedefleri için olduğu kadar, değişen küresel ticaret düzeni içerisinde rekabetçiliğini sürdürülebilmesi açısından da önemli bir hedeftir. Bu hedefin yakalanabilmesi için atılacak ilk adım elektrik arzında kömürden çıkışa yönelik resmi bir pozisyonun açıkça belirlenmesi ve bu hedefe yönelik planlamanın yapılmasıdır” dedi.

Türkiye’nin de faydalanabileceği kömürden çıkış mekanizmalarına dikkat çeken Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFIA) Finansal Araştırmalar Direktörü İbrahim Çiftçi ise “Türkiye, yeni kömürlü termik santral planlaması yapmak yerine enerjide arz güvenliğini korumak, yüksek borç oranlarına sahip bir sektör olan elektrik sektörünün devamlılığını sağlamak ve bu sektörde yaşanacak bir krizin bankacılık sektörü ile girdi sağlayan ikincil sektörleri de etkileyerek ekonomisini tehdit etmesinin önüne geçmek için, bir an önce net sıfır hedefi ile taahhüt etmiş olduğu geçişin planlamasını yapmalıdır” önerisinde bulundu.

Kaynak: DÜNYA

Türkiye'de Elektrikli Araç Satışları 2023'te 8 Kattan Fazla Arttı

AA muhabirinin Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Küresel Elektrikli Araç Veri Takipçisi'nden derlediği bilgilere göre, Türkiye'de toplam elektrikli araç satışları 2022'de 7 bin 540 oldu. Bunun 7 binini bataryalı elektrikli araçlar (BEV), 540'ını plug-in hibrit araçlar (PHEV) oluşturdu.

Türkiye'de toplam elektrikli araç satışları 2023'te ise önceki yıla göre 8 kattan fazla artarak 68 bin 700'e çıktı. Geçen yılki elektrikli araç satışlarının 66 bini BEV, 2 bin 700'ünü PHEV’den geldi. Elektrikli araçların toplam araç satışlarındaki payı ise geçen yıl yüzde 10'a ulaştı. Bu oran 2022'de yüzde 1,1 olmuştu.

IEA verilerine göre, Türkiye'de 2014'te elektrikli araç satışı bulunmazken, 2015'te 110 PHEV satıldı. Bunu 2016'daki 44, 2017'deki 77, 2018'deki 190 ve 2019'daki 230 BEV satışı izledi. Türkiye'de 2020'de 400 PHEV ve 890 BEV satıldı. BEV satışları 2021'de 3 bine ve PHEV satışları 920'ye çıktı. Böylece, 2022 ve 2023'teki satışlarla, Türkiye'de toplam elektrikli araç stoku 2023 sonu itibarıyla 82 bin seviyesine ulaştı.

IEA'nın yıllık yayımladığı Küresel Elektrikli Araç Görünümü raporunda, Kasım 2023'te en çok satılan dördüncü elektrikli araç modeli Togg T10X'in geçen yılki satışlarının 20 bini bulduğu belirtildi.

Kaynak: AA

Fırat EDAŞ Projelendirme Süreçlerinde Standardı Göklere Taşıdı

Elazığ, Bingöl, Malatya ve Tunceli olmak üzere 4 il, 38 ilçede elektrik dağıtım hizmeti sunan Fırat Elektrik Dağıtım AŞ (Fırat EDAŞ), hizmet alanında yer alan şehirlerde, abonelerine daha iyi hizmet vermek için yatırımlarına devam ediyor.  Şirket, şebeke faaliyetlerini kolaylaştırmak ve hizmet kalitesini artırmak amacıyla modern havacılık sistemlerinden ilham alan son teknoloji bir insansız hava aracını daha teknik destek envanterlerine dahil etti. 

Zorlu ve engebeli bir coğrafyada enerji sürekliliği sağlayan Fırat EDAŞ’ın haritalama ve enerji nakil hattı güzergah ölçüm ve projelendirme süreçlerini yüzde 75 oranında kolaylaştıran hava aracı ile zaman ve insan gücünün verimli kullanımına katkı sağlandı.

Bölgede 36 enerji nakil hattı projesinde kullanılan cihaz ile 200 kilometreyi aşkın yeni hat güzergahının tespit edilmesi ve koordinat alımı tamamlandı. Normal şartlarda 136 günde tamamlanacak güzergah tespit ve koordinat alım süreçleri, yapılan yatırım ile birlikte 36 güne düşürüldü.

Dağıtım bölgesinde kaliteli hizmet ve kesintisiz enerji parolası ile çalışmalarını sürdürdüklerini dile getiren Fırat EDAŞ Müdürü Müjdat Çelik, “Gerçekleştirdiğimiz yatırımlarla, kaliteli hizmetin abonelerimize sorunsuz bir şekilde ulaşması için gece gündüz demeden çalışıyor, operasyonel verimliliğimizi teknolojiyle her geçen gün daha ileriye taşıyoruz. Bu kapsamda envanterimize dahil ettiğimiz insansız hava aracı ile daha kısa sürede daha fazla projelendirme çalışması gerçekleştirerek şebeke yatırım faaliyetlerimize katma değer sağlıyoruz. Yeni yapılan tesislerin projelendirilmesi aşamasında büyük bir önem arz eden harita ölçüm çalışmaları, bölgemizin coğrafi koşulları sebebiyle büyük zorluklarla uzun sürelerde yapılabiliyor. Gerçekleştirdiğimiz teknoloji yatırımı sayesinde, müşterilerimize sunduğumuz yatırım hizmetlerindeki verimliliğimizi daha da artıracağız.  Envanterimize eklediğimiz insansız hava aracı aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği noktasında da bizlere büyük avantaj sağlayacak.  Tüm bunların yanında bölgemizde, kış mevsiminde kar kalınlığı zaman zaman 2 metreye kadar ulaşabiliyor. Karayolu ile elektrik arızası bulunan şebekemize ulaşmamız uzun zaman alabiliyor. Arızanın olduğu noktaya kadar ekiplerin yolda geçirdiği süre boyunca müşterilerimizi enerjisiz bırakmamak için önleyici bakım hizmetleri ve arıza tespiti için de bu teknolojiden faydalanacağız” dedi.        

AEDAŞ'tan 100 Bin Arama Kurtarma Personeli Projesine Katkı

Antalya İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü iş birliğinde AFAD tarafından oluşturulan temsili enkaz alanında Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ (AEDAŞ) personeline yönelik afetlerde kurtarma, arama ve tarama eğitimleri başlatıldı. AEDAŞ Genel Müdürü İlkay Baydar, AFAD tarafından başlatılan “Cumhuriyetimizin 100. Yılında 100 Bin Arama Kurtarma Personeli” projesi kapsamında AEDAŞ çalışanlarının da 100 bin arama kurtarma personeli içinde yer alması için harekete geçtiklerini söyledi.

Antalya AFAD İl Müdürlüğü tarafından AEDAŞ personeline, Döşemealtı ilçesinde oluşturulan temsili enkaz alanında, deprem öncesi alınacak önlemler, deprem anında ve deprem sonrasında yapılması gerekenler ve güvenli bir şekilde tahliyelerin nasıl olması gerektiği konusunda eğitim veriliyor. AEDAŞ Genel Müdürü İlkay Baydar, Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle yaşanan afetlerden duyduğu üzüntüyü dile getirerek, bu kapsamda AFAD'ın hayata geçirdiği “Cumhuriyetimizin 100. Yılında 100 Bin Arama Kurtarma Personeli” projesine destek olmak amacıyla, AEDAŞ personellerine eğitim aldırdıklarını açıkladı.

İlkay Baydar, şu ifadelere yer verdi: "Türkiye, jeolojik yapısı gereği deprem riski taşıyan bir coğrafyada bulunuyor. Aktif fay hatları ne yazık ki bizi deprem gerçeği ile karşı karşıya bırakıyor. Son olarak geçen yıl 6 Şubat’ta peş peşe yaşadığımız iki büyük deprem, binlerce canımızı bizden aldı, hepimizi derinden sarstı. 11 ilimizi etkileyen ve büyük can kaybına neden olan bu felaketin acısını unutmak mümkün değil. Deprem gerçeği bize bir kez daha hazırlıklı olmamın, organizasyonun, doğru iletişimin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Böyle dönemlerde afet yönetimi, arama-kurtarma çalışmalarının organizasyonu, depremin ardından ilk dakikadan sonra yapılacakların bilinmesinin büyük önem taşıdığı bir gerçek."

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem felaketinde de bölgede bulunduklarını hatırlatan AEDAŞ Genel Müdürü İlkay Baydar, AFAD'ın dahil oldukları projesinde personellerine verilen eğitimleri aktardı. Baydar, "6 Şubat’ta yaşanan büyük deprem felaketi sonrasında, AEDAŞ olarak ekiplerimiz, jeneratörlerimiz ve bölgenin ihtiyaç duyduğu araçlar ile hızlıca afet bölgesindeki vatandaşlarımızın yanında yer aldık. Bir yandan bölgenin yeniden enerjilendirilmesine katkı sunarken, diğer yandan da arkadaşlarımız arama-kurtarma çalışmalarında aktif bir şekilde yer aldı. Tam bir seferberlik anlayışı ile elimizden geleni yapmaya çalıştık. Yüzyılın felaketi, depreme hazırlıklı olmak gerektiğini, arama-kurtarma çalışmalarının ne kadar önemli ve ihmal edilemez olduğunu, çok acı bir şekilde bir kez daha gösterdi. Bildiğiniz gibi AFAD tarafından başlatılan “Cumhuriyetimizin 100. Yılında 100 Bin Arama Kurtarma Personeli” Projesi bulunuyor. Biz de çok değerli bir çalışma olan projeye dahil olduk. AFAD tarafından, gönüllülerden oluşan ekibimize verilen arama-kurtarma eğitimleri verilmeye başlandı. Şu ana kadar çalışanlarımızdan 35 kişiye depremde arama kurtarma eğitimi verildi. Hedefimiz bu sayıyı 60’a çıkarmak. Eğitim alan gruplar içinden 27 kişilik hafif seviye arama kurtarma akredite ekibi oluşturulmasını planlıyoruz. Bu çalışmamız ile AEDAŞ olarak biz de Türkiye genelinde yürütülen 100 bin arama kurtarma personeli içinde yer alacağız" dedi.

AFAD eğitmeni Hamdi Can Günlü ise personele verilen eğitim hakkında detaylı bilgi verdi. Günlü, şöyle konuştu: "Asrın felaketi olarak bildirdiğimiz Kahramanmaraş merkezli depremlerimizden sonra, AFAD organizasyonunda arama kurtarma eğitimleri vermeye başladık. Teorik ve uygulamalı olarak verilen bu eğitimlere, tüm kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları dahil olabiliyor. Bu eğitimleri alan kursiyerlerimiz, personel sayısı ve teknik malzemesine göre birer arama kurtarma ekibi haline geliyor ve sahada çalışmaya sertifikalandırılmış oluyor. Şu an buradaki süreçte sahaya giriş tekniklerinden, teknik malzeme kullanımına kadar, deprem alanında gördüğümüz karşılaştığımız süreçler, birebir uygulamalı olarak gerçekleşiyor. Burada kursiyerlerimiz, teknik yardımlarla enkaza nasıl giriş yapıldığını öğreniyor, hem deprem psikolojisi hakkında bilgiler alıyor."

DÜNYADAN HABERLER
“Avrupa'nın Talebini Karşılamak için Gaz Üretimimizi Artırmaya Yönelik Yatırım Yapıyoruz”

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan'ın Avrupa'ya enerji tedariki konusunda sorumluluk bilincini ortaya koyduğunu belirterek, Avrupa'nın daha fazla gaza ihtiyaç duyması nedeniyle gaz üretimini artırmaya yatırım yaptıklarını söyledi.

İlham Aliyev, Almanya'nın başkenti Berlin'de düzenlenen "15. Petersberg İklim Diyaloğu Toplantısı"nın ikinci gününde yaptığı konuşmada, Azerbaycan’ın uluslararası kurum ve kuruluşlarda aktif rol alan bir ülke olduğunu belirtti. Aliyev, "Biz köprüler inşa etmek ve barışı güçlendirmek için çaba gösteren bir ulusuz ve bu çabamızı her zaman devam ettiriyoruz” dedi.

Azerbaycan’ın birkaç yıldır çok önemli uluslararası başarılara imza attığını vurgulayan Aliyev, şöyle devam etti:

"Birçok Avrupa ülkesiyle ilişkilerimiz başarılı şekilde yürütülüyor. Avrupa Birliği'nin (AB) 9 üyesiyle Azerbaycan stratejik iş birliği alanında anlaşma ve deklarasyonlar imzalamıştır. Bu uluslararası bağlantılar bize dayanışmayı güçlendirme imkanı verecektir. İhtiyacımız olan da budur. Finansmana ihtiyacımız var, dayanışmaya ihtiyacımız var ve ortak sorumluluğa ihtiyacımız var."

Fosil yakıtlar bakımından zengin bir ülke olarak Azerbaycan'ın Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ve OPEC dışı bazı üretici ülkelerden oluşan OPEC+ grubunun üyesi olduğuna dikkati çeken Aliyev, bunun ülkesine iklim değişikliği ile mücadelede ilave avantaj sağladığını kaydetti. Aliyev, "Petrol ve gaz açısından zengin ülkeler, iklim değişikliğiyle mücadele alanında en önde yer alan ülkeler olmalıdır" görüşünü aktardı.

Azerbaycan'ın COP29’un ev sahibi ülkesi olarak seçildiğinden beri bazı medya gruplarının, ülkesinin zengin gaz ve petrol yataklarına odaklandığını anlatan Aliyev, şu ifadeleri kullandı:

"Medyanın odak noktası, bu kadar petrol ve gaz zengini olan ülkenin COP Başkanı olmasıyla ilgili. Ama ne yapalım? Allah bize petrol ve gaz nimetlerini verdiyse bizim suçumuz mu? Biz burada ülkemizde istihdamın artırılması ve fakirliğin azaltılması için kullanıyoruz. Petrol ve gazı her zaman sürdürebilir şekilde kullanıyoruz."

Aliyev, Avrupa piyasalarında Azerbaycan’ın petrol ve gazına ihtiyacın devam edeceğine işaret ederek, ülkesinin Avrupa ile enerji alanında stratejik ortaklıklar deklarasyonu imzaladığını dile getirdi. Azerbaycan’ın Avrupa ülkelerine doğal gaz ve petrol tedarikinin giderek arttığını vurgulayan Aliyev, şunları kaydetti:

"Avrupa Komisyonu bizden talep etti ve biz de bunu uygun gördük. Yıllık 12 milyar metreküp doğal gazımız doğrudan AB’ye gidiyor. 2027’ye kadar bu anlaşma devam edecek. AB’ye satışımız 20 milyar metreküpe ulaşacak. Azerbaycan’ın sorumluluk bilincini çok güzel şekilde ortaya koyuyor. Tabii ki gaz üretimimizi artırmak için yatırım yapıyoruz ama bunun sebebi, Avrupa’nın daha fazla gaza ihtiyaç duyması."

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, iklim değişikliğini sınırlandırmaya yönelik ortak çabaların başarı gösterdiğini belirterek, "Daha hızlı hareket etmemiz ve daha iyi olmamız lazım. Ancak yönümüz doğru." dedi.

Gelecek 10 yıl için tüm ülkelerin ulusal iklim koruma planlarını hazırladığını aktaran Scholz, Paris Anlaşması'nın mekanizmasının etkisini gösterdiğini ve herkesin fosil yakıt dönemine geri dönüşün mümkün olmayacağını bildiğini kaydetti. Scholz, her ülkenin iklim nötrlüğü konusunda kendi yoluna gittiğini söyleyerek, “Önemli olan karşılıklı birimizi desteklemek” ifadesini kullandı.

Dönüşüm için küresel yatırımların harekete geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Scholz, kamu fonlarının bu büyüklükteki yatırımlar için tek başına yeterli olmayacağını belirtti.

Scholz, sadece kamu fonlarına odaklanan bir tartışmayı "çok dar" olarak nitelendirerek, “Dünya çapında iklimi korumanın finansmanı için yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var” dedi.

Sanayileşmiş ülkelerin fon sağlama sorumluluğu bulunduğuna işaret eden Scholz, Almanya’ya bu konuda güvenilebileceğini aktardı. Başbakan Scholz, son 30 yılda emisyonların artmasına katkı yapan ülkelerin ekonomik olarak uygun durumda oldukları takdirde iklim finansmanına katkıda bulunmaları gerektiğinin altını çizdi.

Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen "15. Petersberg İklim Diyaloğu Toplantısı"nda başta AB ülkeleri olmak üzere Türkiye, ABD, Çin ve Hindistan gibi G20 üyelerinin de bulunduğu yaklaşık 40 ülkeden temsilci katılıyor.

Kaynak: AA

Avrupa Parlamentosu Üyeleri AB'nin Enerji Şartı Anlaşmasından Çekilmesini Onayladı

Strazburg'da düzenlenen Avrupa Parlamentosu Genel Kurul oturumunda, AB'nin Enerji Şartı Anlaşması'ndan çekilmesi 560 "evet" oyuyla kabul edildi. Konsey'in kararı nitelikli çoğunlukla kabul edebilmesi için Parlamento'nun onayı gerekiyor.

Enerji sektöründeki ticaret ve yatırımları düzenlemek üzere 1994 yılında kurulan Enerji Şartı Anlaşması (ECT) tartışmalı hale geldi. Avrupa Parlamentosu da 2022 yılında kabul ettiği bir kararla AB'nin anlaşmadan çıkması gerektiğini açıklamıştı.

Ticaret Komitesi Raportörü Anna Cavazzini şunları söyledi: “Bugünkü oylama doğru yönde atılmış önemli bir adımdır. AB nihayet iklim düşmanı Enerji Şartı Anlaşmasından çekiliyor. İklim krizi göz önünde bulundurulduğunda, AB mümkün olan en kısa sürede iklim-nötr bir kıta haline gelmelidir. Nihayet bu fosil dinozor anlaşması artık iklimin tutarlı bir şekilde korunmasının önünde engel teşkil etmiyor; zira artık özel tahkim mahkemelerinde açılan ve milyarlarca avro tazminat talep eden şirket davalarından korkmamıza gerek yok.”

Sanayi, Araştırma ve Enerji Komitesi Raportörü Marc Botenga ise, “Enerji Şartı Antlaşması, iklim politikalarının karlarını etkilemesi halinde fosil yakıt çokuluslu şirketlerinin devletlere ve Avrupa Birliği'ne dava açmasına izin vermektedir. İklim krizinin ortasında bu durum, vergi mükellefleri için çok maliyetli olmasının yanı sıra bir çelişkidir. Sivil toplumun yanı sıra, bu anlaşmadan çıkmak için önemli bir hareket inşa edildi ve bugün bunun meyvelerini görmekten mutluluk duyuyorum. Artık yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik kamu yatırımlarının hızlandırılması gerekmektedir” dedi.

Kaynak: EUROPARL.EU

İklim Hasarları Vergisi, Dünyanın En Yoksul Kesimlerine 2030’a kadar 720 Milyar Dolar Sağlayabilir

'İklim Hasarları Vergisi' raporu, dünyanın en zengin gelişmiş ekonomilerinde fosil yakıtların çıkarılmasına konulacak bir verginin, dünyanın iklim zararlarıyla karşı karşıya olan en savunmasız kesimlerini desteklemek için on yılın sonuna kadar 720 milyar dolar toplayabileceğini ortaya koydu.

Aralarında Greenpeace, Stamp Out Poverty, Power Shift Africa ve Christian Aid’in de bulunduğu dünya çapında 100’den fazla iklim kuruluşu tarafından desteklen ‘İklim Hasarları Vergisi’ raporu, OECD ülkelerinin , özellikle de G7 üyelerinin, yurt içi kömür, petrol ve gaz çıkarımı sırasında gömülü karbon emisyonları başına bir ücret getirilmesine öncülük etmelerini öneriyor.

Raporda, gelirlerin büyük bir kısmının (yüzde 80) gelişmekte olan ülkelere iklim kayıpları ve zararlarına yanıtlarında yardımcı olmak amacıyla yeni kurulan Kayıp ve Hasar Fonu’na aktarılacağı öne sürülüyor. Ancak, 2030 yılına kadar 180 milyar dolara denk gelen yüzde 20’lik oran, verginin uygulandığı ülkelerde iklim değişikliğine uğrayan toplulukları desteklemek için ‘yurtiçi temettü’ olarak ayrılabilir. Vergi, fosil yakıt şirketlerinin faaliyet gösterdikleri eyaletlerde zaten ödemek zorunda oldukları imtiyaz ödemeleri veya benzeri mevcut sistemler kapsamında kolayca yönetilebilir.

Kayıp ve Hasar Fonu, Dubai’deki COP28’de dünya liderleri tarafından faaliyete geçirildi, ancak şu ana kadar taahhüt edilen 700 milyon doların, gelişmekte olan ülkelerin her yıl küresel ısınma nedeniyle karşı karşıya kaldığı geri dönüşü olmayan ekonomik ve ekonomik olmayan kayıpların yüzde 0,2’sinden daha azına eşit olduğu tahmin ediliyor. Küresel emisyonların önemli bir kısmı, karları hızla artarken bile, yoğunlaşan iklim etkilerinin hızla artan maliyetlerini ödemekten kaçınan az sayıdaki fosil yakıt üreticisine atfedilebilir.

Raporda belirtildiği üzere, OECD ülkelerinde 2024 yılında ton başına 5 dolar gibi düşük bir başlangıç oranıyla ve her yıl ton başına 5 dolar artarak uygulamaya konulsaydı, vergi 2030 yılına kadar toplam 900 milyar dolara ulaşacaktı; bu da Kayıp ve Hasar Fonu için 720 milyar dolara ve 180 milyar dolar yurt içi temettü olarak verilecekti. Rapora göre, iklim zararları vergisi, yalnızca önemli sayıda uluslararası petrol ve gaz şirketinin bulunduğu G7 ülkelerinde uygulanmaya başlarsa, bu on yılın sonuna kadar Kayıp ve Hasar Fonu için 540 milyar dolar toplayabilir.

Kaynak: TEMİZENERJİ

LNG İthalatçısı Ülkeler 2030’a kadar LNG Talebini Azaltmayı Hedefliyor

Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü'nün (IEEFA) en son Küresel LNG Görünümü raporuna göre, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) için durgun talep artışı, 2028 yılına kadar küresel ihracat kapasitesindeki rekor artışla birleştiğinde, piyasaları muhtemelen uzun bir arz fazlası dönemine itecek.

Japonya, Güney Kore ve Avrupa dahil olmak üzere başlıca ithalatçı bölgeler 2030 yılına kadar LNG talebini azaltmayı hedefledikçe, küresel LNG tedarikçileri ve tüccarları hem başka yerlerde düşen ithalatı telafi etmek hem de yeni arz akışını absorbe etmek için gelişmekte olan piyasalardaki büyümeye giderek daha fazla bağımlı hale gelecek.

Ancak, gelişmekte olan ekonomilerde böylesine hızlı bir LNG talep artışı, arz fazlası olan bir piyasada bile garanti değil. Örneğin Güney ve Güneydoğu Asya'daki ülkeler, diğer engellerin yanı sıra mali ve kredi zorlukları, kapsamlı altyapı gecikmeleri ve sözleşme sorunları da dahil olmak üzere artan talebin önünde farklı engellerle karşılaşabilecek.

IEEFA, küresel LNG ihracat kapasitesinin 5 yıl içinde yüzde 40 artış göstermesi ve böylece toplam nominal sıvılaştırma kapasitesinin yıllık 666,5 milyon tona ulaşması bekleniyor. Dünyada bu artışı sağlayacak yıllık 193 milyon ton kapasiteli LNG projesi hali hazırda inşa halinde bulunuyor. En büyük kapasite artışlarının ABD ve Katar’da görülmesi beklenirken, bu kapasite büyümesinin ardından Avustralya’nın dünyanın en büyük üçüncü LNG tedarikçisi konumuna gerileyeceği tahmin ediliyor. Ayrıca, Rusya, Kanada ve Afrika ülkelerinde de önemli miktarda inşa halinde LNG projesi bulunuyor.

Kaynak: IEEFA

HAFTANIN RAPORU

Entegre Bir Enerji Sistemini Hızlandırmada Karada Ortak Yerleşimin Rolü

RenewableUK tarafından yayınlanan, “Yenilenebilir Kaynaklardan En İyi Şekilde Yararlanmak: Entegre Bir Enerji Sistemini Hızlandırmada Karada Ortak Yerleşimin Rolü” başlıklı rapor, enerji depolama ve yeşil hidrojen projelerinin ortaklaşa geliştirilmesini teşvik etmek için mali destek mekanizmaları sağlanması gerektiğini konusunu ortaya koydu. Rapor rüzgar ve güneş enerjisi sahalarının halihazırda planlama izni olan ve mevcut şebeke bağlantılarını paylaşan alanlara entegre edilerek, enerji depolama ve yeşil hidrojen projelerinin daha hızlı bir şekilde geliştirilmesini teşvik etmek için mali destek mekanizmalarının sağlanması gerektiğini vurguluyor.

Bu, yıllarca kuyrukta beklemek zorunda kalmadan, halihazırda planlama izni olan ve mevcut şebeke bağlantılarını paylaşan rüzgar ve güneş enerjisi sahaları üzerine inşa edilebilecekleri anlamına geliyor.

Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.

İNFOGRAFİK / GRAFİK