SEKTÖRDEN HABERLER
Türkiye'den Enerji Alanında Yeni Adımlar: Hedef Dışa Bağımlılığı Azaltmak

SETA Vakfından Büşra Zeynep Özdemir, Türkiye’nin enerji gücünü, kapasitesini ve gelişimini kaleme aldı.

Enerji güvenliği yaklaşık bir asırdır hemen her ülkenin üzerinde hassasiyetle durduğu bir mesele. Bilhassa arz güvenliğinin artırılması adına birincil enerji tüketimini oluşturan kaynakların, enerji tedarik yollarının, enerji tedarik edilen ülkelerin ve aktörlerin çeşitlendirilmesi büyük önem arz ediyor. Bu durumun farkında olan Türkiye, 20 yılı aşkın bir süredir enerji arz güvenliğini artırmak adına bahse konu adımları dikkatle yerine getirmeye çalışıyor. Enerjide ithal girdi oranını düşürerek dışa bağımlılığı azaltmak, tükettiği enerji kaynaklarını üreten bir ülke olmak, yerli ve milli enerji ve maden kaynaklarından mümkün olan en yüksek düzeyde fayda sağlamak Türkiye’nin enerji alanındaki başlıca hedeflerindendir. Nisan 2017’de açıkladığı Milli Enerji ve Maden Politikası ile adım adım bu hedeflerine ulaşmaya gayret gösteren Türkiye’nin bugün başarıyla yol aldığını söylemek mümkün.

Hidrokarbon alanında tüketicilikten üreticiliğe geçiş

Milli Enerji ve Maden Politikası ile Türkiye fosil enerji kaynakları açısından ithalat bağımlılığını azaltma da önemli bir yol haritası ortaya koydu. Türkiye, dünyanın önde gelen petrol ve doğal gaz üreticilerine komşu olmasına rağmen, uzunca bir süre bu kaynakların kendi sınırları içerisindeki potansiyelinin araştırılmasında yeterince inisiyatif alamadı.

1950’lerde kurulan ulusal petrol şirketi Türkiye Petrolleri (TP) o dönemde ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik şartlar dolayısıyla ithalat projelerine ağırlık verdi. 2000’li yıllar itibarıyla tesis edilen siyasi istikrar beraberinde nüfus artışı ve ekonomik büyümeyi getirirken enerji tüketiminin de hızla artmasını ve bu alanda adım atılmasını zorunlu kıldı. Kara alanlarında petrol ve doğal gaz potansiyelini araştırarak keşif sayısını ve üretim miktarını artırma kararı alan Türkiye, deniz yetki alanlarında da hidrokarbon varlıklarının açığa çıkarılmasını amaçladı. 2013 yılında TP bünyesine katılan Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi’ne 2015 yılında Türkiye’nin kendi imkanlarıyla inşa ettiği Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’nin katılması bu alandaki kararlılığı gösteren ilk adımlardır. Ardından 2017 yılı itibarıyla dünyada yaklaşık bir düzine kadar bulunan derin deniz sondaj gemilerini filosuna katmaya başlayan Türkiye, sırasıyla Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamit Han derin deniz sondaj gemilerini satın alarak bu alanda dünyanın sayılı ülkeleri arasına girdi.

2020 yılında Karadeniz’de gerçekleştirilen ve o dönemde açık denizlerde açığa çıkarılan en büyük rezerv olma özelliğini taşıyan 405 milyar metreküplük Sakarya Gaz Sahası, Türkiye’nin doğal gaz alanında kaderini değiştiren en büyük keşiftir. Yapılan çalışmalar neticesinde rezerv miktarı 710 milyar metreküp olarak güncellenen saha, 2023 yılında üretime alınmasının ardından bugün Türkiye’nin doğal gaz üretiminin en büyük ayağını oluşturuyor. 15 Ağustos tarihinde 7 milyon 335 bin metreküp ile tüm zamanların en yüksek gaz üretim miktarına ulaşan Türkiye’de bu üretimin en büyük kısmı 6 milyon 147 bin metreküp ile Sakarya Gaz Sahası’ndan karşılandı. Üretim çalışmalarının kararlılıkla sürdürüldüğü sahada 2025 yılında faaliyete alınması planlanan Türkiye’nin ilk yüzer üretim platformu ile üretilen gaz miktarının 10 milyon metreküpe ulaştırılması hedefleniyor.

Türkiye’nin hidrokarbonlar alanındaki başarısı Sakarya Gaz Sahası ile de sınırlı değil. 2022 yıl sonunda açıklanan Gabar Petrol Sahası o güne dek Türkiye’de keşfedilen en büyük petrol sahası olma özelliğini taşıyor. Keşfedildiği dönemde yaklaşık 150 milyon varil olarak açıklanan rezervden üretim, her geçen gün kararlılıkla artıyor. Yılın ilk yarısında 40 bin varili aşan üretim miktarı 17 Ağustos tarihinde 47,5 bin varile ulaştı. Daha da önemlisi, bugün toplam yaklaşık 108 bin varil olan toplam petrol üretimin yüzde 50’ye yakın bir kısmını karşılayabilen sahada yıl sonuna dek günlük 100 bin varil üretim miktarına ulaşılacağı düşünülüyor.

Nükleerde geri sayım, yenilenebilir enerjide rekor

Türkiye, hidrokarbonlar alanında kararlılıkla çalışmalarını sürdürürken diğer yandan enerji talebinin en büyük kalemini oluşturan elektrik üretim sektörü üzerinde de çalışmaya devam ediyor. Elektrik enerjisi kurulu gücünü çeşitlendirmek üzere devreye almaya hazırlandığı Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çalışmalar aralıksız devam ediyor. 4800 megavatlık kurulu güce sahip olacak santralin elektrik enerjisi üretiminin yüzde 10’a yakın bir kısmını tek başına karşılaması öngörülüyor. İkinci nükleer enerji santrali için görüşmeler sürerken 2053 yılına gelindiğinde nükleere dayalı kurulu gücün 20 bin megavata ulaşması hedefleniyor.

Türkiye’nin başarılı olduğu bir diğer alan yenilenebilir enerjidir. Yenilenebilir kaynakların payının kararlılıkla artırıldığı, Türkiye’nin kısa sürede kat ettiği ilerlemeden anlaşılabilir. 2002 yılında 12,3 bin megavat olan yenilenebilir enerjiye dayalı kurulu güç 2023 yıl sonunda 58,5 bin megavata ulaştı. Bahse konu kurulu güç Türkiye’yi dünyada 11'inci Avrupa’da ise 5'inci sıraya taşıdı. Yalnızca rüzgar ve güneşe dayalı kurulu güç 25 bin megavat olarak kayıtlara geçerken bahse konu kurulu gücün 2035 yılında 100 megavata ulaştırılması hedefleniyor. Kesintili elektrik üretimi sağlayan yenilenebilir kaynaklara nükleer enerjinin eşlik ettiği senaryoda Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefini hayata geçirmesi zor görünmüyor.

Kaynak: AA

Dünyadaki Dinamik Ekonomiler Enerjiye Yön Verecek

‘Türkiye için Küresel Enerji Değerlendirmesi’ analizine göre, enerjide Türkiye’nin kendini sadece AB ve Almanya ile kıyaslamasının yanlış olduğu belirtilerek dünyadaki dinamik ekonomilerin gelecekte enerjiye ve enerji fiyatlarına, yön vereceği tespitinde bulunuldu.

EMO Üyesi Barış Sanlı, ‘Türkiye İçin Küresel Enerji Değerlendirmesi’ analizini paylaştı.

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Üyesi Barış Sanlı tarafından hazırlanarak kişisel web sayfasında paylaşıma açılan ‘Türkiye İçin Küresel Enerji Değerlendirmesi’ raporuna göre enerjinin değişen ve artan ağırlıklarının olduğu bir dünyada, blokların bir diğerine alternatif olarak değil portföye eklenmesi gereken diğer bir pazar olarak görülmesi tavsiye edildi.

1970’lerdeki petrol krizinden önce Türkiye ticaretinin ana paydaşının Avrupa olduğunun belirtildiği raporda, petrol krizinin sert etkisinin Avrupa ekonomilerini zora soktuğu, Türkiye’nin petrol talebini dizginlemek yerine sübvanse ederek artırmasıyla da büyük bir cari açık ve borç krizine düştüğü belirtildi. Bu krizlerin sonunda yapılan reformlar ve alınan kararlar neticesinde Türkiye’nin, Ortadoğu’dan petrol almak zorunda olduğu için ticaretini de Avrupa’dan, Batı kampından ayrılmadan Ortadoğu ile de çeşitlendirdiği aktarıldı.

Çalışmaya göre, Ortadoğu ve sonra Rusya’dan önce mal karşılığı sonra ise başka ürünlerle ticaretini arttıran Türkiye, tek bir bölge olan Avrupa’ya olan bağımlılığını çeşitlendirmiş 1980’lerin başında petrol fiyatları düştüğünde ise artık Ortadoğu ile ticaret Türkiye lehine değişmişti.

Türkiye’nin küresel enerji değerlendirmesi 

1970-80 döneminde yaşanan bu çeşitlendirme ve pazar büyütme stratejisinin, günümüzde küçülen Avrupa, sanayisizleşen ve kendi sanayisini korumak zorunda olan gelişmiş ülkelerin politikaları sonucunda önemli derslerin içerdiğinin vurgulandığı raporda, dünyanın, düşündüğümüzden daha büyük olduğu ve G7 ülkelerinin de yaptığı gibi ticaretin arttırılması gereken küresel ölçekte büyüyen blokların varlığı ifade edildi.

Enerji özelinde, Türkiye’nin kendini sadece AB ve Almanya ile kıyaslamasının yanlış olduğunun belirtildiği analizde dünyada yükselen güçler, nüfus ağırlığı artan kıtalar, ülkeler ve bir sürü diğer dinamik ekonomilerin olduğu vurgulanarak, “Önümüzdeki dönemde enerji talebi düşen bir Avrupa ile kıyaslandığında enerjiye, enerji fiyatlarına, büyük ihtimalle teknolojik gelişime de bu bölgeler yön verecektir” değerlendirmesinde bulunuldu.

1.4 milyarlık, 400 milyonluk ve 90 milyonluk bloklarla Türkiye karşılaştırmasının yapıldığı analizde önemli noktalar şu şekilde sıralandı:

Türkiye’nin küresel nüfustaki payı düşmektedir. Türkiye’nin petrol haricindeki tüm diğer fosil kaynak tüketimlerindeki payı da düşmektedir.

Petrol talebi olarak Türkiye’nin son 5-6 senedeki talep hızlanması dünyada çok ender görünen bir durumdur. Tüketicinin vergi düşüşüne bu denli hızlı cevap vermesi, birçok göstergeyi etkilemiştir.

Gaz talebinde, dünyada bir yavaşlama dönemine girilmiştir. Özellikle Avrupa ve Dünya’da yaklaşık 9$/mmbtu üzeri fiyatlar katlanılamaz ve kömüre geçişi hızlandıran fiyatlardır.

Güneş artışı devam etmektedir. Bu AB ve Almanya’da çok hızlı iken, diğer bölgelerde tatminkar bir hızdadır.

Kömür talebinde Türkiye’de yüksek gaz fiyatları ve kuraklık dönemleri sonrası bir talep yumuşaması görülmektedir. Ama uzun dönemli eğilimin aşağı kırıldığı ama hızının zamanla belirleneceği görülmektedir.

Enerji dönüşümünün en önemli göstergelerinden olan elektriğin, tüm enerji tüketimindeki payının artmıyor olması, Çin hariç herkes için düşündürücüdür.

Emisyon ve fosil kaynaklarda dünya OECD ve OECD dışı olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Bu iki birbirini dengelemeye çalışan bölge artış oranlarının yıldan yıla azalıp-artmasında karşılıklı olarak çekişmektedirler. OECD dışı enerji talebi hızlı arttığı sürece bu artışın durmasını beklemek güçleşecektir.

Afrika’da artan nüfusa rağmen enerji göstergeleri çok geridedir. Oysa Çin, Hindistan ve OECD gibi benzer G1.4 bölgeleri olarak ortalama bir büyüme yakalasalar, bunun küresel enerji sistemine etkisi çok dönüştürücü olabilir.

Çin etkisi birçok noktada kendini net olarak hissettirmektedir. Dünyaya bakarken Çin’i, özellikle yenilenebilir enerjide mutlaka, ayrıştırmak gerekmektedir.

Türkiye’de kuraklık ve gazın elektrikte kullanımının değişimi (baz yükten, dengeleyici tarafa doğru kayması), su akış rejiminin cari açık etkisini de düşündürmektedir. Türkiye’deki hidroelektriklerin uzun yıllara sari mevsimselliği diğer bölgelere göre daha yüksektir.

Analizin sonucunda, petrol krizlerinin Türkiye’nin Ortadoğu ile ticareti tekrar keşfetmesini ve Avrupa ticaretinin yanına eklemesini sağlamasının yanında korumacı bir dünyanın birçok bölgeyi yeniden keşfetmek için fırsat olabileceği işaret edildi.

Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz. 

Kaynak: PetroTurk

Türkiye Rüzgar ve Güneş Enerjisini Nasıl Sürdürülebilir Hale Getirecek?

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, rüzgar ve güneş enerjisinin Türkiye'de nasıl daha sürdürülebilir hale getirebileceğini kaleme aldı

Yeryüzündeki jeotermal ve nükleer enerji hariç tüm enerjilerin kaynağı güneştir. Kömür, petrol ve doğal gaz milyonlarca yıl önce yeryüzüne düşen güneş ışınlarının bitkiler tarafından emilip depolanan halidir. Ancak güneş ışığının emilmesi için atmosferdeki karbondiokside ihtiyaç vardır. Bu yakıtları yaktığımız zaman da milyonlarca yıl boyunca emilen karbondioksit hemen atmosfere yayılır. Bu, atmosferin ısı dengesini bozduğu için iklim değişikliği dediğimiz önemli soruna yol açar. Peki bu soruna neden olmadan enerji üretmemiz mümkün mü?

Türkiye enerjisini nasıl üretiyor?

Atmosfere karbondioksit salıp iklimi değiştirmeden enerji üretmemiz mümkün. Rüzgar, güneş, jeotermal ve nükleer bunun çeşitli yöntemleri. Bu enerji kaynaklarından rüzgar ve güneş doğa koşullarına doğrudan, nükleer ise dolaylı olarak bağlı. Yani, nükleer ve termik santraller hava çok sıcak olduğu zaman üretimde zorlanır. Rüzgar esmediği zaman elektrik üretmeniz mümkün olmuyor. Geceleri ise güneş ışığından faydalanamadığımız için elektrik üretemiyoruz. Bu engelin üstesinden gelmenin de ucuz bir yöntemi yok. Rüzgarın esip elektrik enerjisinin üretildiği bölgelerle elektrik enerjisine ihtiyaç duyulan bölgeler arasındaki mesafe de karşımızdaki önemli sorunlardan bir tanesi. Bir de elbette rüzgar enerjisi üretecek santraller oldukça pahalı. Bu nedenle de her isteyen evinin bahçesine bir rüzgar santrali konduramıyor. Ayrıca termik santrallerde yakıt olduğu müddetçe elektrik üretmek mümkün, fakat rüzgar için aynı şey geçerli değil.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2023 verilerine göre, ülkemizin fosil yakıtlara dayalı 47,4 gigavat kurulu gücü mevcut. Buna karşılık rüzgar enerjisi 11,8 gigavat, güneş enerjisi ise 11,3 gigavat kurulu güce sahip. Rüzgar enerjisinin kurulu gücü fosil yakıtların dörtte birinden az. 2023'te termik santrallerden elde ettiğimiz elektrik enerjisi 190,6 teravatsaat, rüzgar santrallerinden elde edilen elektrik enerjisi ise 34,4 teravat oldu. Aradaki fark 5 kattan fazladır.

Termik santraller karlı değil

Ülkemizde termik santrallerde kullanılan yakıtların sadece yüzde 21’i yerli kaynaklardan sağlanıyor, geri kalanı ise ithal ediliyor. Bu yakıtlar, ekonomimize en yüksek maliyetlerden birini getiriyor. Bu durumda ithal yakıtla çalışan termik santraller yerine rüzgar enerjisine yatırım yapmak hem çevresel hem de ekonomik açıdan ülkemizin yararına olacaktır. Enerji üretim politikamız da bu yönde ilerliyor. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımın daha da hızlandırılması gerekiyor.

Rüzgar ve güneş santralleri orta ve uzun vadede termik santrallerin yerini almak zorunda. Bunun iki önemli sebebi vardır. Öncelikle, termik santrallerin yakıtı pahalı ve bu yakıtın önemli bir kısmını ithal ediyoruz. Ancak daha da önemlisi, bu yakıt sürdürülebilir bir yakıt değil. Yeryüzünde kolay erişilebilir fosil yakıtların önemli bir kısmını tükettik, geri kalanını hem çıkartması daha zor olduğundan hem de az bulunduğundan maliyeti dayanılmaz olacaktır. Bunun ötesinde, fosil yakıtların oluşturduğu çevresel kirliliği, sağlık sorunlarını ve iklim değişikliğini de unutmamamız gerekir. Dolayısıyla biz istesek de istemesek de çok geçmeden enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan sağlamaya başlamak zorundayız. Bu alanda geç kalındığında bunun bedeli oldukça yüksek olacaktır.

Türkiye sürdürebilirlik için adım atmalı

Ancak rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının süreklilik sorununa bir çözüm bulmamız gerekir. Uzun vadede bu sorunun çözümü sadece ülkesel değil neredeyse küresel bağlamda bir bütünleşik sistem üzerinden geçer. Ancak günümüz şartlarında bu tür çalışmalar henüz planlama aşamasındadır.

Dolayısıyla en azından orta vadede kendi çözümlerimizi üretmek zorundayız. Yenilenebilir enerjinin süreklilik sorununa getirilebilecek en kolay çözüm elektrik arzını, yani kurulu gücü fazlasıyla artırmaktan geçiyor. Ülkemizin her tarafına kurulacak rüzgar santralleri bu sorunun en basit çözümüdür. Ülkemizin her yanında geceleri aynı anda rüzgar esmeyi bırakmayacağından bir bölgede üretilecek elektrik enerjisi dağıtım sistemi aracılığıyla tüm ülkeye yeterli olacaktır. Ancak bu basit çözümle ilgili en önemli problem, yatırım maliyeti. Gerekli olan kurulu gücün iki katını kurduğunuzda süreklilik problemine bir çözüm üretirsiniz, ancak bunun maliyeti de oldukça yüksektir. Günümüzde bu tarz yatırımları özel sektör yaptığından bu maliyetin taşınabilmesi gerçekçi değil.

İkinci çözüm enerjiyi depolamaktır. Yani rüzgar fazla estiği zaman üretilen enerjinin bir kısmını depolayarak rüzgarın azaldığı zamanlarda sistemi desteklemek mümkündür. Türkiye şu anda çalışmalarını bu yönde yürütüyor. Ancak depolama da oldukça maliyetli bir çözümdür. Bugün için depolama dediğimizde aklımıza yüksek kapasiteli piller geliyor. Hidrojen ya da hidrolik gibi daha kolay depolama çözümleri geliştikçe depolama bir alternatif olarak gelişecektir.

Son bir çözüm de ülkemizde anlık olarak enerji planlaması yapmaktır. Yalnız burada da ihtiyacın oldukça üzerinde bir üretim kapasitesi gerekiyor. Rüzgar ve güneş olduğu müddetçe diğer kaynakları kapatıp, rüzgar ve güneş olmadığı zaman o kaynakları devreye sokmak aslında en akılcı çözüm. Ancak bu çözümün uygulanması için de büyük hidroelektrik ve nükleer santrallere ihtiyaç duyulur. Bu çözüm akılcı olsa da bugünkü ekonomik şartlar altında uygulanması oldukça zor.

Günden güne artan rüzgar enerjisi potansiyelimiz gelecekte güneş enerjisiyle birlikte ülkemizin tüm ihtiyacını karşılama imkanına sahiptir. Ancak bu yöndeki planlamanın şimdiden hazırlanıp uygulamaya konulması bizi gelecekteki enerji krizlerinden de koruyacaktır. 

Kaynak: AA

Türkiye'nin İkinci Büyük GES'i Kısmi Olarak Devreye Alındı

Limak Yenilenebilir Enerji'nin 60 megavat kapasiteyle kısmi olarak devreye aldığı Erzin-1 Güneş Enerjisi Santrali'nin (GES) ekimde tam kapasite faaliyete başlaması planlanıyor.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, Türkiye'nin ikinci büyük GES'i Erzin-1 GES, 60 megavat kapasiteyle kısmi olarak devreye alındı.

Yaklaşık 2 bin dönümlük arazi üzerine kurulan ve tamamlandığında 140 megavat kurulu güce sahip olacak GES'in, ekimde tam kapasite devreye alınması planlanıyor.

Limak Yenilenebilir Enerji'nin Hatay'ın Erzin ilçesinde inşası süren GES projesinin kısmı kabulleri 9 Ağustos ve 23 Ağustos tarihlerinde yapıldı. Finansmanı, Ziraat Bankası kredisi ve DZ Bank aracılığıyla kullanılan Euler Hermes kredisi ile sağlanan projede son aşamaya gelindi.

Proje kapsamında, Ekim 2023'te GE Vernova ve İnojen Enerji ile tedarik, kurulum ve devreye alma anlaşması imzalayan Limak Yenilenebilir Enerji'nin Erzin-1 GES projesi, tam kapasite faaliyete geçtiğinde yılda 270 milyon kilovatsaat üzerinde elektrik üretecek. Projenin tamamlanan kısımları kademeli olarak devreye alınmaya devam edecek.

İnşaat aşamasında bölgede 500 kişiye istihdam sağlayan Erzin-1 GES projesi, 6 Şubat depremlerinin ardından normale dönüş sürecinde bölgeye katkısıyla dikkati çekiyor.

Bölgenin elektrik talep yükünü hafifletecek ve aynı zamanda enerji kalitesinin iyileştirilmesine katkı sağlayacak Erzin GES projesinin devreye alınmasıyla, yılda 175 bin ton ilave karbon emisyonu azaltılması planlanıyor.

Öte yandan, kullanılan PV modüllerdeki 'bifacial' teknolojisi sayesinde çift yönlü ışınımdan faydalanılarak enerji üretecek santral, 106 bin hanenin yıllık elektrik ihtiyacını karşılayacak.

Erzin-1 GES, Güneş Enerjisine Dayalı Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) Amaçlı Bağlantı Kapasite Tahsisi ve bu yönetmelikte yer alan Yerli Malı Kullanım Karşılığı Tahsis (YMKT) yöntemi ile kazanılan YEKA GES-4 Erzin-Viranşehir yarışmasında, kısmi olarak devreye alınan ilk proje olma özelliğiyle de öne çıkıyor.

Kaynak: AA

OEDAŞ’ın Tüketici Memnuniyeti Odaklı Yaklaşımına Uluslararası Ödül

OEDAŞ’ın tüketici memnuniyeti odaklı yaklaşımına uluslararası ödül Elektrik dağıtım şirketi OEDAŞ, uluslararası arenada iş dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen Stevie International Business Awards’ta (Stevie Uluslararası İş Ödülleri) ‘Müşteri Memnuniyetinde Başarı’ kategorisinde ödüle layık görüldü. OEDAŞ Direktörü Muzaffer Yalçın, “Hayata geçirdiğimiz yenilikçi yöntemlerle yalnızca bugünü değil, geleceği de öngörerek tüm sistemlerimizi çağın gereksinimleri doğrultusunda güncelliyor, tüketicilerimize en iyi hizmeti sunmak için var gücümüzle çalışıyoruz.” dedi.

Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak’ta elektrik dağıtım hizmeti sağlayan Osmangazi Elektrik Dağıtım AŞ (OEDAŞ), dünyanın tek uluslararası, kapsayıcı iş ödülleri programı olan Stevie International Business Awards’ta (Stevie Uluslararası İş Ödülleri) ‘Müşteri Memnuniyetinde Başarı’ ödülü kazandı. Dünya genelinde 3.600’den fazla başvurunun yapıldığı programın ödül töreni 11 Ekim’de İstanbul’da düzenlenecek.

Muzaffer Yalçın: “Kolay, etkili ve ulaşılabilir bir tüketici deneyimi sunuyoruz” Tüketici memnuniyeti odaklı yaklaşımları hakkında bilgi veren OEDAŞ Direktörü Muzaffer Yalçın, “Hayata geçirdiğimiz yenilikçi yöntemlerle yalnızca bugünü değil, geleceği de öngörerek tüm sistemlerimizi çağın gereksinimleri doğrultusunda güncelliyor, tüketicilerimize en iyi hizmeti sunmak için var gücümüzle çalışıyoruz. 

Tüketicilerimizden gelen tüm geri bildirimleri ele alıp mevcut süreçlerimizi iyileştirerek kaliteli ve sürdürülebilir hizmet vermeye odaklanıyoruz. Beş ildeki hizmet merkezlerimiz ve 7/24 hizmet veren çağrı merkezimizin yanı sıra sesli yanıt sistemi, mobil uygulama, web-chat, whatsapp chatbot, web sitesi, sosyal medya gibi kanallarda etkili, kullanımı kolay aynı zamanda ulaşılabilirliği önceliklendirdiğimiz bir tüketici deneyimi sunuyoruz.” dedi.

“Memnuniyet ve müşteri deneyimi ekipleri kurduk” Teknolojik altyapılarını insan odaklı yaklaşımla birleştirdiklerini belirten Yalçın şöyle devam etti; “Çağrı merkezimiz içerisinde yönetim kadrosundan oluşturduğumuz ‘Memnuniyet Ekibi’, çalışan ve tüketici deneyimini sistemsel olarak kolaylaştırmak ve hızlandırmak için kurduğumuz ‘Benim İşim, Benim Müşterim’ ekibi ve tüketici deneyimini yüz yüze ölçümleyen ‘Müşteri Deneyimi Elçisi’ ekiplerimizle tüketici deneyimini üst seviyeye çıkarıyoruz. Tüm bu çalışmalarımız neticesinde dünyanın en prestijli iş dünyası ödüllerinden biri olan ve binlerce başvurunun yapıldığı Stevie Ödülleri’nde ‘Müşteri Memnuniyetinde Başarı’ ödülü almanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu ödülün alınmasında büyük emeği olan yaklaşık 1.300 çalışma arkadaşımızı kutluyor ve teşekkür ediyorum. Her alanda en üst düzeyde hizmet sunmak için çalışmalarımıza aralıksız devam edeceğiz.”

OEDAŞ geçtiğimiz yıl da tüketicilerine farklı kanallardan hızlı bilgi vermek amacıyla altyapısını tamamen dijitalleştirdiği Memnuniyet 4.0 projesi ile ‘En İyi Teknik Destek Çözümleri’ kategorisinde Stevie ödülü almıştı.

UEDAŞ, 2023 Yılı Sürdürülebilirlik Raporunu Yayımladı

Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da 5 milyonun üzerinde nüfusa kesintisiz enerji sağlayan UEDAŞ (Uludağ Elektrik Dağıtım), 2023 yılına ait çevresel, sosyal ve yönetişim performansını içeren ilk sürdürülebilirlik raporunu yayımladı. Şirketin hedefleri doğrultusunda kaydedilen önemli gelişmelerin sonuçlarını içeren raporda, UEDAŞ’ın 2023 yılında özellikle İş Sağlığı ve Güvenliği alanına verdiği önemle yaptığı saha uygulamaları ile toplumsal yatırım projeleri çalışmalarında gösterdiği hassasiyete dikkat çekildi.

“Hayatın her yerinde” sloganıyla elektrik dağıtım sektöründe öncü olan UEDAŞ, ilk sürdürülebilirlik raporunu yayımladı. Rapor, UEDAŞ’ın Birleşmiş Milletler Global Compact üyeliği çerçevesinde sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda kaydettiği önemli ilerlemeleri gözler önüne seriyor. Şirket, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu ve çevresel etkilerin azaltılması gibi konularda gerçekleştirdiği yatırımlar ve projelerle sektörde örnek teşkil ediyor. Ayrıca, toplumsal yatırım projeleriyle hizmet verdiği bölgede toplumsal gelişmeye katkı sağlayan UEDAŞ, yayımladığı ilk raporda sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunmak için attığı kararlı adımları paydaşlarına gösteriyor. Şirketin karbon nötr olma hedefi doğrultusunda çalışmalarını hızlandırdığı bilgisine yer verilen raporda, çevresel etkileri minimize edip, müşteri memnuniyetini artıran ve operasyonel verimliliği ön planda tutan birçok yeniliği hayata geçirdiğine de vurgu yapıldı.

‘Önceliğimiz iş sağlığı ve güvenliği’

Enerji sektöründe sürdürülebilirlik lideri olma yolunda kararlılıklarını vurgulayan UEDAŞ Genel Müdürü Gökay Fatih Danacı, “UEDAŞ’ta önceliğimizi iş sağlığı ve güvenliği olarak belirledik. İSG’ de proaktif yaklaşım çerçevesinde geliştirilen Saha Kontrol Merkezi(SAKOME) ile ekiplerin iş emrine başlamadan önce ve bitirdikten sonra aldığı görüntülü teyitlerdeki kontrollerle çalışma ortamı güvenli hale getirildi. 2023 yılı boyunca sürdürülebilirlik vizyonumuz doğrultusunda iş süreçlerimizi iyileştirmenin, yeni uygulamaları hayata geçirmenin ve ilk raporumuzu yayımlamanın gururunu yaşıyoruz. Enerji dağıtım sektöründe güçlü bir dönüşüm yılı olan 2023’te, yaklaşık 2 milyar TL tutarında yatırım gerçekleştirerek 14 TWh enerji dağıttık ve bu süreçte hem çevresel hem de sosyal performansımızı önemli ölçüde geliştirdik. Yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu ve şebeke dayanıklılığının artırılması gibi stratejik adımlar atarak, Türkiye’nin 2053 net sıfır karbon emisyonu hedefine katkıda bulunduk. 2024 yılında ise yatırım tutarımızı 3,7 milyar TL’ye çıkararak bu alandaki çalışmalarımızı daha da ileri taşımayı hedefliyoruz” dedi.

Çevre konusundaki hassasiyetlerinin tüm iş süreçlerine yansıdığını belirten Danacı, “Şirketimizin ilk sürdürülebilirlik raporunu sizlerle paylaşmanın heyecanını yaşıyor, bu raporla UEDAŞ’ın 2023 yılında kaydettiği çevresel, sosyal ve yönetişim performansını şeffaflıkla kamuoyuna sunuyoruz. Sürdürülebilirlik lideri olma yolculuğumuzda, bu ilk raporun sizler için değerli bir referans kaynağı olacağına inanıyoruz” açıklamasında bulundu.

DÜNYADAN HABERLER
Tarımsal Fotovoltaikler Orta Avrupa’nın Enerji İhtiyacının Yüzde 68’ini Karşılayabilir

Enerji düşünce kuruluşu Ember’in yeni bir araştırmasına göre, tarım arazilerinin yalnızca yüzde 9’una elektrik ve tarımsal üretimi bir arada gerçekleştiren sistemlerin kurulması, bir bölgenin tarım ve gıda işleme faaliyetleri için gerekli elektrik ihtiyacını karşılamaya yeterli olabilir.

Ember, Orta Avrupa ülkelerindeki tarım arazilerine toplam 180 GW kapasiteye sahip fotovoltaik sistemlerin kurulabileceğini öne sürerken, bu kapasite, 2030 yılına kadar ulusal enerji planlarında öngörülen kapasitenin üç katı ve şu anda bu ülkelerde mevcut olan kurulu kapasitenin yedi katına eşdeğer. AB’nin ekilebilir topraklarının yüzde 19’unu barındıran bu ülkeler, buğday, yulaf ve çavdar gibi temel gıda ürünlerinin üretiminde önemli bir paya sahip. Ancak Ember’e göre, bu ülkelerdeki tarımsal üretim, dalgalanan gübre fiyatları, sık tekrarlanan kuraklıklar ve aşırı hava olayları nedeniyle tehdit altında.

Araştırmaya göre, güneş panellerinin tarım alanlarına entegre edilmesi çiftçiler için ek bir gelir kaynağı olmanın ötesinde, kurak yıllarda su depolama kapasitelerini artırabilir ve bitkileri aşırı hava koşullarından koruyabilir. Bazı durumlarda, tarımsal üretimde daha yüksek verim sağlanabileceği de belirtiliyor. Raporda, gölgede yetişen bitkiler ve meyveler için tarımsal fotvoltaik sistemlerinin, geleneksel güneş enerjisi sistemlerinin ürettiği elektriğin yüzde 63’ünü sağlarken, aynı zamanda mahsul verimini yüzde 16’ya kadar artırabileceği sonucuna varılıyor.

Kaynak: Temiz Enerji

Küresel Gaz Tüketiminin Asya'daki Yüksek Talep Nedeniyle Artması Bekleniyor

Küresel doğal gaz tüketiminin bu yıl bir önceki yıla göre 87 milyar metreküp (yüzde 2,1) artarak 4 trilyon 138 milyar metreküpe ulaşması öngörülüyor.

AA muhabirinin Uluslararası Gaz Birliği'nin (IGU) 'Küresel Doğal Gaz 2024' raporundan derlediği bilgilere göre, küresel gaz tüketimi geçen yıl 4 trilyon 51 milyar metreküp oldu.

Bu yılın sonunda tüketimin yüzde 2,1 yani 87 milyar metreküp artışla 4 trilyon 138 milyar metreküpe ulaşacağı tahmin ediliyor.

Asya'da tüketimin 43 milyar metreküp, Orta Doğu'da 29 milyar metreküp ve Kuzey Amerika'da 8 milyar metreküp artması bekleniyor.

Küresel gaz tüketimindeki artışta Çin'deki sanayi ve konutlardaki talep yükselişinin ana etken olması beklenirken, Hindistan'daki sanayi ve ulaşıma dayalı tüketimin de etkili olacağı tahmin ediliyor.

Küresel doğal gaz tüketimi 2019'da 3 trilyon 926 milyar, 2020'de 3 trilyon 859 milyar, 2021'de 4 trilyon 69 milyar ve 2022'de 3 trilyon 992 milyar metreküp olarak hesaplanmıştı.

Üretimde de artış bekleniyor

Geçen yıl 19 milyar metreküp artışla 4 trilyon 51 milyar metreküpe yükselen küresel doğal gaz üretiminin de bu yıl 96 milyar metreküp ya da yüzde 2,4 yükselişle 4 trilyon 146 milyar metreküpe ulaşması öngörülüyor.

Üretimde en büyük artış 26 milyar metreküple Orta Doğu'da yaşanacak. Bu bölgeyi 17 milyar metreküple Asya ve 12 milyar metreküple Kuzey Amerika izleyecek.

Uluslararası piyasalarda gerçekleşen gaz ticaretinde, sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) payının da geçen seneki yüzde 53'ten bu yıl sonunda yüzde 52'ye düşeceği hesaplanıyor.

Raporda, gaz piyasalarında fiyat oynaklığı açısından yılın sakin geçtiği ve daha az çalkantılı sürecin yaşandığı ifade edildi.

Piyasanın 2022'deki tarihi yüksek fiyatlar ve dalgalanmalardan önemli ölçüde kurtulduğu ifade edilen raporda, enerji güvenliği endişelerinin devam etmesi nedeniyle kırılganlığın hala gündemde olduğu vurgulandı.

Raporda, sıkı arz nedeniyle Kovid-19 salgını öncesine göre fiyatların hala yüksek olduğuna işaret edilerek, 'Avustralya'daki arz endişeleri ve Orta Doğu'daki çatışmalara verilen fiyat ve oynaklık tepkilerinden de görüldüğü üzere, gaz fiyatlarına duyarlılık yüksek seyretmeye devam ediyor. Talep veya arzdaki herhangi bir kayda değer değişim, mevcut kırılgan dengeyi bozma potansiyeline sahip.' ifadeleri kullanıldı.

Küresel yeniden gazlaştırma kapasitesinin 2022'den bu yana hızla büyüdüğü bilgisi de paylaşılan raporda şunlar kaydedildi:

'Avrupa'da bu durum, 2022'deki Rusya-Ukrayna krizinden sonra Rus boru hattı gazından vazgeçme ihtiyacından kaynaklanırken, en büyük yeniden gazlaştırma ilaveleri 25 milyar metreküple Almanya, 12 milyar metreküple Hollanda ve ardından İspanya ile İtalya'da gerçekleşti. Asya'da, yeniden gazlaştırma kapasitesindeki artış büyük ölçüde Çin ve Hindistan'da artan doğal gaz talebini karşılayan ithalattan kaynaklanmış, bu da ABD gibi diğer bölgelerde sıvılaştırma kapasitesinin artmasına neden olmuştur. LNG altyapısının ve ticaretinin geliştirilmesi, gazı en çok ihtiyaç duyulan yere getirerek daha likit bir piyasa yaratılmasına yardımcı olmaktadır. LNG piyasasının birbirine bağlanabilirliğinin artmasıyla, bölgesel talep veya arz şoklarının küresel fiyatları etkileme olasılığı daha yüksek hale gelebilir.'

Kaynak: AA

ABD’de Temiz Enerji İstihdamı İki Kat Daha Hızlı Artış Sağladı

ABD Enerji Bakanlığı (DOE) 2024 ABD Enerji ve İstihdam Raporu'na (USEER) göre, temiz enerji istihdamı 2023'te 142 bin kişi arttı. Bu, enerji sektöründeki yeni işlerin yarısından fazlasını oluşturdu ve enerji sektörünün geri kalanına ve ABD ekonomisinin geneline kıyasla iki katından daha hızlı bir oranda büyüdü.

ABD Enerji Bakanlığı’nın (DOE) yeni yayımladığı  2024 ABD Enerji ve İstihdam Raporu’na (USEER) göre, temiz enerji sektöründeki iş imkanları, genel ABD iş gücü piyasasındaki büyüme oranının iki katından fazla hızla arttı. Rapor, özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve elektrikli araçlar gibi alanlarda dikkat çekici bir büyüme yaşandığını ortaya koyuyor.

Rapora göre, 2023 yılında temiz enerji sektöründe çalışanların sayısı 2022’ye kıyasla yüzde 3,9 oranında arttı. Bu, ABD genelindeki yüzde 1,7’lik genel istihdam artışının oldukça üzerinde bir oran. Toplamda, temiz enerji sektöründe 3,3 milyon kişi istihdam ediliyor.

Güneş enerjisi sektörü, 2023 yılında yüzde 5,3’lük bir büyüme kaydetti. Bu, 12 binden fazla yeni iş imkanı anlamına gelirken,  sektör toplamda 260 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Enerji verimliliği sektörü, 2023 yılında yaklaşık yüzde 2,5 büyüyerek, 2,2 milyon iş imkanı yarattı. Bu sektör, binaların enerji performansını artırmaya yönelik çalışmaları kapsıyor. Elektrikli araçlar ve ilgili altyapılar, yüzde 27,3 gibi çarpıcı bir büyüme oranı ile 2023’te en hızlı büyüyen sektörlerden biri oldu. Bu alandaki iş sayısı 320 bini geçti.

Raporda ayrıca, temiz enerji istihdamının en hızlı büyüdüğü eyaletler de sıralandı. Kaliforniya, temiz enerji işlerinde başı çekerken, eyalet 500 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. Teksas, New York ve Florida da önemli artışların yaşandığı diğer eyaletler arasında.

DOE Sekreteri Jennifer Granholm, temiz enerji sektöründeki bu hızlı büyümenin ABD ekonomisi üzerindeki olumlu etkilerine dikkat çekti. Granholm, bu büyümenin, temiz enerjiye yönelik politika ve teşviklerin bir sonucu olduğunu belirterek, enerji dönüşümünün sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da büyük faydalar sağladığını vurguladı.

Kaynak: Temiz Enerji

Almanya, Düşük Karbonlu Isıtma Sistemi Destek Planını Tüm Bina Sahiplerine Açıyor

Almanya Ekonomi Bakanlığı’nın açıklamasına göre, şirketler, kiralık aile evlerinin ev sahipleri ve apartman sahibi topluluklar artık düşük karbonlu ısıtma sistemleri kurmak veya ısı temini için mevcut ağlara erişim sağlamak için Almanya’nın devlete ait kalkınma bankası KfW’den destek almaya hak kazanıyor. Plan, yatırım maliyetlerinin yüzde 30’unu ve özellikle verimli ısı pompaları için ek yüzde 5’ini karşılayarak alıcıları destekliyor. Ayrıca, verimli biyokütle ısıtma sistemleri için 2.500 avroluk sabit bir destek ödemesi ve mevcut gaz veya yağ ısıtma sistemleri 2028’e kadar değiştirilirse bir hız bonusunu da içeriyor.

Kendi mülklerinde yaşayan ev sahipleri, bu yılın Şubat ayından bu yana yüzde 70’e kadar bir destek için başvuruda bulunabiliyorken, kat mülkiyeti sahipleri Mayıs ayından bu yana başvuruda bulunabiliyor. Belediyeler, destek planına 1 Eylül’e kadar başvurabilecek. Bakanlık, Şubat sonu ile Ağustos sonu arasında yaklaşık 93 bin başvuru yapıldığını söyledi. Almanya’nın ısıtma yasası, yeni konut geliştirmelerindeki ısıtma sistemlerinin işletimde en az yüzde 65 oranında yenilenebilir enerji kullanması gerektiğini şart koşuyor.

Kaynak: Temiz Enerji

HAFTANIN RAPORU

Endüstriyel sektör 2040 yılına kadar küresel hidrojen talebine öncülük edecek.

Uluslararası Deniz Ticaret Odası’nın Hidrojen Talebinin Gerçeğe Dönüşmesi: Hangi Sektörler Önce Gelir raporuna göre, hidrojen talebinin 2040 yılına kadar iki katına çıkabileceği, bunun büyük kısmının “kullanımının daha kolay” olması nedeniyle endüstriyel sektörlerden kaynaklanabileceği belirtiliyor. Talebin geri kalanı ise ulaştırma sektörünün yüzde 5’ten az bir payla yeni endüstriyel kullanımlardan kaynaklanacak.

Raporda, “Önümüzdeki on yıllar için mevcut hidrojen senaryoları, hidrojenin (ve türevlerinin) ilk aşamalardaki ana kullanım alanlarının enerji yoğun endüstri (kimyasallar, gübre, çelik ve çimento), ardından ulaşım sektörü (yol, havacılık) ve son olarak da inşaat sektörü olacağını gösteriyor.” ifadelerine yer verildi. Talep birçok sektörden gelmekle birlikte, altyapı ve düzenleyici zorluklar nedeniyle sektörler arasında kullanım oranı ve zaman çizelgesinin değişiklik göstereceği ve kademeli olarak gerçekleşmesinin muhtemel olduğu tahmin ediliyor.

Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.

İNFOGRAFİK / GRAFİK