SEKTÖRDEN HABERLER
Herkes için Daha Temiz, Daha Sürdürülebilir Enerji

T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Atlantik Konseyi tarafından düzenlenen Temiz ve Güvenilir Enerji Bölgesel Konferansı’nda önemli mesajlar verdi. Enerji dönüşümünde iş birliğinin önemine işaret eden Bakan Bayraktar, “Türkiye olarak, herkes için daha iyi, daha temiz ve daha sürdürülebilir bir enerji geleceğine sahip olma konusunda kararlılığımız tam. İrademiz de fevkalade güçlüdür,” dedi.
İstanbul’da düzenlenen konferansta konuşma yapan Bakan Bayraktar, başarılı bir enerji dönüşümü için daha akılcı politikalar geliştirmek gerektiğini vurgulayarak Türkiye’nin enerji politikalarını ve enerji dönüşümü yol haritasını anlattı.
Türkiye’de enerji talebinin arttığını, bununla birlikte ithal enerji kaynaklarına bağımlılık olduğunu kaydeden Alparslan Bayraktar, “Çok boyutlu, çok katmanlı ve kendine özgü bir enerji dönüşümü stratejisini hayata geçirmeye çalışıyoruz,” dedi. Bayraktar, uzun dönemli enerji planında 5 ana alana odaklandıklarını anlatarak bunları; yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, nükleer enerji, doğal gaz ve madenler olarak sıraladı.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyada 11’inci, Avrupa’da ise 5’inci sırada bulunduğunu ifade eden Bayraktar, “Önümüzdeki 12 yılı kapsayacak, yani 2035 yılına kadar bizi götürecek oldukça iddialı bir yenilenebilir enerji programımız var. Yenilenebilir kurulu gücümüze her yıl 5 bin megavat güneş ve rüzgârı mutlaka eklemek istiyoruz,” diye konuştu.
Alparslan Bayraktar, Türkiye’nin enerji portföyüne nükleer enerjiyi eklemesi gerektiğinin de altını çizdi ve konuşmasında şu sözlere de yer verdi:
“Mersin Akkuyu’da 4 tane nükleer reaktör aynı anda inşa ediliyor. Ümit ediyorum, 2025 yılında buradan karbonsuz ilk elektriği üreteceğiz ve 2028’e kadar kalan 3 reaktörü de devreye alarak Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu bu santralden karşılamış olacağız. Bu sayede Türkiye, yılda yaklaşık 35 milyon tonluk bir karbon emisyonundan kaçınmış olacak.”
Enerji verimliliğinde, 2017-2023 yılları arasında uygulanan eylem planıyla enerji tüketimini yüzde 14 azalttıklarını belirten Alparslan Bayraktar, “2024-2030 yıllarını kapsayan Türkiye’nin İkinci Enerji Verimliliği Eylem Planı'nı açıkladık. Kamu ve özel sektörle birlikte yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı hedefliyoruz. Enerji tüketimimizi yüzde 16 azaltarak bu sayede 100 milyon ton karbon emisyonunu önlemiş olacağız,” dedi.
Türkiye’nin 50 milyar metreküpü aşan tüketimiyle Avrupa'nın 4. büyük doğal gaz piyasası olduğunu da vurgulayan Bayraktar konuşmasında, bu miktarın üzerinde gazı alabilecek altyapı sayesinde fazla gazı Avrupa pazarlarına aktarabileceklerini ifade etti. Doğal gazda ABD’nin Türkiye'nin en önemli LNG tedarikçisi haline geldiğini belirten Bayraktar, “Özellikle Güneydoğu Avrupa ülkelerine daha fazla doğal gaz tedarik edebilmek için Bulgaristan ve Yunanistan'la mevcut olan enterkonneksiyon kapasitemizin mutlaka artırılması gerekiyor. Bu konuda yapılacak yatırımlarda Türkiye olarak var olduğumuzu ve var olacağımızı ifade etmek istiyorum,” diye konuştu.
Bayraktar, temiz enerji teknolojilerinin üretiminde madencilik sektörünün kritik bir hale geldiğini ifade ederek, “Eskişehir'de dünyanın tek sahada en büyük ikinci nadir toprak elementi rezervini keşfettik. Kritik ham maddelerin çatışmaların kaynağı değil, bölgesel ve küresel iş birliğinin aracı olması gerektiğine inanıyoruz,” dedi. EPİAŞ bünyesinde bir karbon piyasası kurmayı planladıklarını belirten Bayraktar, “İstanbul Finans Merkezi'ne taşınacak EPİAŞ'ın aynı zamanda emtia borsası haline gelmesini de hedefliyoruz,” diye ekledi.
Son olarak enerji dönüşümü ve enerji güvenliği çalışmalarının iş birliği içinde ve birlikte sürdürülmesinin önemine de değinen Alparslan Bayraktar, “Derinleştireceğimiz iş birliğimiz ile enerji dönüşümü gibi kritik bir süreci başarıyla sonuçlandırabiliriz. Türkiye olarak, herkes için daha iyi, daha temiz ve daha sürdürülebilir bir enerji geleceğine sahip olma konusunda kararlıyız. Bu konuda kararlılığımız tam, irademiz de fevkalade güçlüdür.” ifadelerini kullandı.

Kaynak: ETKB

Dünya Hızla "Elektrik Çağı"na İlerliyor

Uluslararası Enerji Ajansının (IEA) enerji analizi ve projeksiyonlarında en yetkili küresel kaynak olarak değerlendirilen Dünya Enerji Görünümü'nün (WEO) bu yılki raporu yayımlandı.
Rapor, artan jeopolitik belirsizlikler, yeni teknolojiler, temiz enerji dönüşümü ve iklim değişikliğinin enerji güvenliğine etkilerini incelerken, mevcut jeopolitik gerginliklerin, enerji güvenliği ve sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik küresel çabalar için büyük riskler yarattığını vurguluyor.
Rapora göre, jeopolitik gerginlikler, küresel enerji sistemindeki kırılganlıkları ortaya çıkararak temiz enerjiye daha hızlı geçiş ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Raporda, ülkelerin mevcut politikaları baz alınarak hazırlanan senaryoya göre, küresel enerji piyasası, 2020'lerin ortasından itibaren petrol ve sıvılaştırılmış doğal gazda (LNG) arz fazlasının, aynı zamanda özellikle güneş enerjisi ve bataryalar gibi önemli temiz enerji teknolojilerinde büyük üretim kapasitesinin görüleceği bir yönde ilerliyor.
Düşük emisyonlu enerji kaynaklarının 2030'dan önce dünyanın elektrik talebinin yarısından fazlasını üretmesi beklenirken, kömür, petrol ve doğal gaz dahil tüm fosil yakıtlara yönelik talebin 2030 sonu itibarıyla zirveye ulaşması ve sonrasında düşüşe geçmesi bekleniyor.
Dünya elektrik talebine "her yıl bir Japonya" ekleniyor
Temiz enerji teknolojilerinin benzeri görülmemiş hızda büyümesine rağmen, büyümenin dağılımı, teknolojiler ve pazarlar arasında geniş çaplı farklılıklar gösteriyor.
Son 10 yılda küresel elektrik talebi ise enerji talebinin iki katı büyüdü. Dünya elektrik talebinde her yıl Japonya'nın talebine eş değer artışın görüldüğü bu ortamda, "yeni ve daha elektrikli bir enerji sisteminin hatları" belirginleşiyor.
Temiz enerjinin hızla büyümeye devam edebilmesi ve artan talebin bu kaynaklarla karşılanabilmesi için özellikle elektrik şebekeleri ve depolama alanında yatırımların hızla artması gerekiyor. Elektrik sektörünün güvenli şekilde karbonsuzlaşması için yenilenebilir enerji ile şebeke ve batarya yatırımlarının eşit seviyede ilerlemesine ihtiyaç duyuluyor.
IEA'e göre, temiz enerji dönüşümünde artan ivmeye rağmen, dünya hala net sıfır emisyon hedefleriyle uyumlu bir patikadan oldukça uzakta. Bugünkü politikalar, küresel karbondioksit emisyonlarının yakın zamanda zirve yapmasını ve sonrasında düşüşe geçmesini sağlayacak ancak bu düşüşün keskin olmaması halinde 2100'e kadar küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi dönem ortalamasının 2,4 derece üzerine çıkma riski bulunuyor. Bu da Paris Anlaşması'nda küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefinin üzerinde.
Elektrik çağı gelecekteki küresel enerji sistemini tanımlayacak
IEA Başkanı Fatih Birol, rapora ilişkin değerlendirmesinde, 2025 itibarıyla jeopolitik gerginliklerin nasıl gelişeceğine bağlı olarak daha yüksek petrol ve doğal gaz arzının bulunması ihtimaliyle çok farklı bir enerji dünyası oluşabileceğini belirtti.
Birol, şöyle devam etti:
"Bu, fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı anlamına geliyor ve fiyat artışlarından sert bir şekilde etkilenen tüketicilere bir nebze rahatlama sağlıyor. Fiyat baskılarından kaynaklanan bu nefes alma alanı, politika yapıcılara temiz enerji dönüşümü yatırımlarını artırmaya ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırmaya odaklanmaları için fırsat sağlayabilir. Bu, hükümet politikalarının ve tüketici tercihlerinin enerji sektörünün geleceği ve iklim değişikliğiyle mücadele için büyük sonuçlar doğuracağı anlamına geliyor."
Daha önceki WEO raporlarında, küresel enerji sisteminin geleceğinin elektriğe dayalı olduğunu belirttiklerini anımsatan Birol, "Şimdi bu herkes tarafından görünür hale geldi. Enerji tarihimizde kömür çağı ve petrol çağını gördük. Şimdi ise hızla elektrik çağına ilerliyoruz. Bu çağ, gelecekteki küresel enerji sistemini tanımlayacak ve giderek daha fazla şekilde temiz elektrik kaynaklarına dayalı olacak." değerlendirmesinde bulundu.
Birçok küresel enerji trendinde olduğu gibi Çin'in bu eğilimin de büyük bir parçası olduğunun altını çizen Birol, yatırım, fosil yakıt talebi, elektrik tüketimi, yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar ve temiz teknolojiler başta olmak üzere "neredeyse her enerji hikayesinin özünde bir Çin hikayesi" bulunduğunu dile getirdi.
Benzin fiyatını değil, elektriğin kilovatsaat başı fiyatını önemseyeceğiz
IEA Baş Enerji Ekonomisti ve WEO'nun başyazarlarından Tim Gould, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geleneksel petrol ve gaz arzını etkileyen risklerin enerji güvenliği için hala kritik olduğunu ve Orta Doğu'da tırmanan çatışmaya bağlı olarak bölgedeki gaz ve petrol üreticilerinin, küresel arz açısından önem taşıdığını anlattı.
Bu geleneksel unsurların yanı sıra elektrik sektöründeki sorunların, kritik mineraller dahil temiz enerji tedarik zincirlerinin güvenliği ve dayanıklılığının enerji güvenliğinin parçası olduğunu belirten Gould, şöyle konuştu:
"Artan ek enerji ihtiyacımızın giderek daha önemli bir kısmı sadece elektrikle karşılanıyor. Küresel elektrik talebine her yıl yeni bir Japonya eş değeri ekliyoruz. Bunun nedeni, elektriğin modern yaşamlarımızın merkezinde olması ve aynı zamanda eskiden fosil yakıtlarla karşıladığımız bazı ihtiyaçlarımızın artık elektrikle karşılanması. Ayrıca kısmen yapay zekanın artan kullanımıyla da bağlantılı olarak veri merkezlerinin elektrik talebinde de yükseliş görüyoruz."
Gould, tüm bu gelişmelere bağlı olarak elektriğin merkezde yer aldığı bir enerji sisteminin oluştuğunu dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu yüzden geleceğin enerji sisteminin tanımlayıcı özelliği olarak yeni bir elektrik çağından bahsediyoruz. Bu elektrik, aynı zamanda emisyonları azaltmamıza yardımcı olması için temiz enerji teknolojilerinden üretilmeli. Bizim tüketici olarak ise enerji sistemiyle olan ana ilişkimizin önümüzdeki dönemde artık elektrik faturamız olacağını düşünüyorum. Enerji sistemine baktığımızda en çok önemseyeceğimiz rakamlar, petrolün varil başına kaç dolara satıldığı ya da benzin istasyonunda benzinin fiyatının ne olduğu değil, evde elektrik için kilovatsaat başına ne kadar ödediğimiz olacak. Bu, tüketicilerin farkında olması gereken en önemli rakam olacak."
Elektrik, ulaşım sektöründe petrole meydan okumaya başlıyor
Dünyada şu anda elektrifikasyonun en hızlı bina sektöründe ilerlediğini bildiren Gould, en az ilerlemenin ise ulaşım sektöründe görüldüğünü söyledi.
Gould, petrol tüketiminin ulaşım sektöründe hala çok yüksek olduğuna işaret ederek, "Ancak elektriğin petrole meydan okumaya başladığını görüyoruz. Çin'de bunun çok çarpıcı bir göstergesi var. Son veriler, Çin'deki tüm yeni araç satışlarının yarısının elektrikli olduğunu gösteriyor. Bu, Çin'in sadece birkaç yıl önceki durumuna kıyasla gerçekten büyük bir değişim ve bu durum petrol piyasaları için şimdiden etki yaratmaya başlıyor." diye konuştu.
Öte yandan, demir, çelik, alüminyum ve çimento gibi sektörlerde elektrifikasyonun hızlanması için farklı teknoloji setlerine ihtiyaç olduğunu aktaran Gould, şebeke ve depolama altyapısının da hızla gelişmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kaynak: AA

Türkiye’de Yenilenebilir Kapasitenin Artması Depolamalı BESS Talebindeki Büyümeyi Hızlandırıyor

EY (Ernst & Young) çatısı altında yer alan EY-Parthenon (EYP) tarafından yayımlanan Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS) raporuna göre, BESS’lerin küresel yerleşik kapasitesinin 2030 yılına kadar 160 GWh’den 1800 GWh’ye çıkması, yani 10 kat büyümesi bekleniyor. Güçlü gelir potansiyeli sunan ve mevcut gelirlerin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan enerji arbitrajı, yardımcı hizmetler ve kapasite mekanizmaları üç iş modeli olarak ortaya çıkıyor. Son maliyet artışlarına rağmen, sistem maliyetinin 2030 yılına kadar kilit pazarlarda yüzde 15-20 oranında düşmesi bekleniyor. Rapor, bağımsız BESS pazarının çekiciliğinin, özellikle ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi ülkelerde artacağını öngörüyor. Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede düzenleyici reformlar ile yatırım ortamı iyileşiyor, riskler azalıyor ve gelirler artıyor.
Rapora göre, aynı zamanda batarya depolama, enerji geçişindeki hızlanma için önemli bir kolaylaştırıcı olarak görülüyor. Artan kısıtlama, sınırlı ara bağlantılar, artan çatı güneş enerjisi kapasitesi ve elektrikli araç (EV) kullanımı, daha uzun süreli batarya depolama teknolojilerine olan ihtiyacı artırıyor. Hâlihazırda kullanılan lityum-iyon teknolojisi yanı sıra, maliyet ekonomisi ve enerji yoğunluğu arttıkça vanadyum akışı, katı hal ve sodyum iyon gibi yenilikçi batarya kimyası teknolojileri de ticari olgunluğa ulaşmaya devam ediyor.
BESS büyümesinin iyileşen ekonomik fizibilite, güçlü politika, regülatif düzenlemeler ve çeşitli devlet teşvikleriyle desteklendiği ABD, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya ve Avustralya gibi olgun pazarlara kıyasla Türkiye, son gelişmelere rağmen, düşük-orta olgunluk seviyesinde değerlendiriliyor ve buna paralel bir getiri potansiyeline sahip pazar olarak öne çıkıyor. Bu doğrultuda, Türkiye BESS pazarının gelecekte büyümesi için üç alandaki gelişmeler olumlu adımlar olarak görülüyor. Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’na göre, 2030 yılına kadar kurulu gücün yüzde 61’inden fazlası 91 GW kapasiteyle yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşacak. Aynı zamanda 2035 yılına kadar kurulu BESS kapasitesi de 15 GW’ye ulaşacak. Kurulu güçte hidroelektrik harici yenilenebilir enerji kaynaklarının yüzde 90’ından fazlasını oluşturması beklenen rüzgâr ve güneş enerjisi, BESS endüstrisine olan talebi olumlu yönde etkileyecek.
Rapor, Türkiye dahil olmak üzere küresel pazarların çoğunda tekil bir varlık olarak Batarya Enerji Depolama Sistemleri’nin gelecekteki büyüme potansiyelini yedi stratejik kaldıracın belirleyeceğini ortaya koyuyor. Rapor, gelir modellerinin netleştirilmesi, düzenleyici mekanizmalar ve teşviklerin varlığı, yatırım maliyetinin azaltılması, altyapı esnekliği için doğru yerlerin bulunması ve yeni batarya teknolojilerinin izlenmesi gibi temel gelişmelerin gelecekte çok önemli olacağını belirtiyor.

  • Batarya Enerji Depolama Sistemleri yatırımcılarının, batarya sistemi gelirleriyle gaz fiyatları arasında artan bir korelasyon olduğu için emtia fiyatlarındaki oynaklığı yatırım analizlerine dahil etmeleri gerekiyor.
  • Mevcut kapasite piyasası mekanizmaları ve güvenilirlik endişeleri, BESS potansiyelini en üst düzeye çıkarmıyor, bu nedenle piyasayı daha etkili hale getirmek için ek reformlar gerekiyor.
  • Yüksek sermaye harcaması, batarya hücresi fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı önemli yatırım duyarlılığını gösteren analizlerle projelerin karakterize edilmesine imkân tanıyor.
  • En uygun konumun belirlenmesi, şebeke tıkanıklığının ve yenilenebilir santral konsantrasyonunun daha yüksek olduğu alanlara daha yakın konumlanarak kâr marjlarının artırılmasını sağlıyor.
  • Şebeke ara bağlantı gecikmelerine yol açan, düzenleyici çerçeve eksikliğinin izin prosedürleri uzun süredir devam ediyor.
  • Avrupa batarya hücresi kapasitesinin yaklaşık yüzde 70’i, Çin’e artan bağımlılık ve lityumun fiyat oynaklığı nedeniyle risk altında bulunuyor, bu yüzden büyümenin de büyük ölçüde sağlam tedarik zincirine bağlı olması bekleniyor.
  • Vanadyum akışı gelecekte Li-ion ile rekabet edecek ve yatırım için daha iyi bir iş koşulları sağlayacak. Hidrojen depolama daha uygun maliyetli hale geldikçe de yeni bir alternatif olabilir.

Kaynak: EY

Türkiye'nin Günlük Elektrik Tüketimi 13 Ekim'de Yüzde 11,3 Düştü

Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi'nin (TEİAŞ) 14 Ekim 2024 tarihinde açıkladığı verilere göre Türkiye'de günlük elektrik tüketimi bir önceki güne kıyasla yüzde 11,3 azalarak, 751 bin 408 megavat saat oldu.
TEİAŞ verilerine göre saatlik elektrik tüketimi yerel saatle 20.00 (17.00 GMT) itibarıyla 36 bin 360 megavat-saate ulaştı.
Ülkenin elektrik tüketimi yerel saatle 08.00 itibarıyla (05.00 GMT) 26.376 megavat saat ile en düşük seviyeye geriledi.
13 Ekim Pazar günü elektrik üretimi, 12 Ekim Cumartesi gününe göre yüzde 11,6 azalışla 759 bin 271 megavat saat olarak gerçekleşti.
İthal kömür santrallerinden elde edilen elektrik üretimi toplam üretimin %27,9'unu oluştururken, doğal gaz ve linyit santrallerinden elde edilen elektrik üretimi sırasıyla %14,8 ve %14,6 oranında gerçekleşti.
Ülkenin 13 Ekim Pazar günü elektrik ihracatı 11 bin 52 megavat saat, ithalatı ise 3 bin 189 megavat saat oldu.

Kaynak: AA

Sokak Lambaları, Meme Kanseri Farkındalığı için Pembe Yandı

Son 50 yılda görülme sıklığı iki katından fazla artan meme kanseri, her 8 kadından birinin karşılaştığı bir risk haline geldi. Türkiye’de, dünya ortalamasından 10 yıl daha erken yaşlarda ortaya çıkabilen meme kanseri, toplumda yaygınlaşan bir sağlık sorunu olarak öne çıkıyor. UEDAŞ’ın Pembe Lambalar Projesi ise erken teşhisin hayat kurtarıcı rolüne dikkat çekmek amacıyla her yıl Ekim ayında sokakları pembeye büründürerek, toplumsal farkındalık yaratmaya devam ediyor. Proje, bu yıl Uludağ Onkoloji Dayanışma Derneği (ONKODAY) iş birliğiyle hayata geçirilirken, aydınlatma direklerine eklenen pembe çalar saatler erken teşhis için “Geç Kalma” mesajına vurgu yaptı.
Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da 5 milyonun üzerinde nüfusa kesintisiz enerji sağlayan UEDAŞ, 2017’den bu yana sürdürdüğü “Pembe Lambalar Projesi” ile meme kanseri hakkında farkındalık yaratıyor. Bu yıl ONKODAY iş birliğiyle gerçekleştirilen proje yeni bir boyut kazanarak, erken teşhisin önemini vurgulayan pembe çalar saatlerle desteklendi. Her yıl Ekim ayında hayata geçirilen proje, dünya genelinde her sekiz kadından birinin karşılaşabileceği meme kanserine dikkat çekiyor ve erken teşhisin hayat kurtarıcı etkisine dair toplumsal farkındalığı artırıyor. UEDAŞ’ın toplumsal sorumluluk anlayışını gözler önüne seren Pembe Lambalar Projesi, her yıl farklı kadın dernekleriyle yapılan iş birlikleri sayesinde daha da güçlenerek kadın sağlığı konusunda bilinç oluşturmayı sürdürüyor.
Her yıl ekim ayında erken teşhis için pembe ışıklar yanıyor
Meme kanserinde erken teşhisin hayati önemine dikkat çeken UEDAŞ Genel Müdürü Gökay Fatih Danacı, “7 yılı aşkın süredir Pembe Lambalar Projesi ile Ekim aylarında şehirlerimizi meme kanserine karşı bilinçlendirme amacıyla pembe ışıklarla donatıyoruz. Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanseri, her yıl dünyada milyonlarca yeni vaka ile ciddi bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Proje kapsamında erken tanının yaşamı kurtarma potansiyelini gündelik hayata taşıyoruz. Türkiye’de meme kanserinin dünya genelindeki ortalama yaş sınırından yaklaşık on yıl daha önce görüldüğünü göz önüne aldığımızda, farkındalığın yaygınlaşması büyük bir önem taşıyor. Bu sebeple bu yıl ONKODAY ile güçlerimizi birleştirerek, Pembe Lambalar projemiz ve şehrin uğrak noktalarındaki aydınlatma direklerimize yerleştirdiğimiz çalar saatlerle meme kanser riskine dikkat çekmeyi, farkındalığı arttırmayı hedefledik. Kadınların sağlıkla dolu bir yaşam sürebilmesi için, farkındalığı artırmak ve tarama oranlarını yükseltmek adına bu projeye kararlılıkla devam ediyoruz” dedi.
Erken teşhisin gücünü topluma hatırlatıyoruz
Projenin sadece görsel bir etki yaratmakla kalmadığını, aynı zamanda sağlık bilincini güçlendirdiğini belirten ONKODAY Yönetim Kurulu Üyesi Ülkü Şimşek , “Bu projeyle, kadınların meme kanserine karşı bilinçlenmelerini ve düzenli taramaların ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyoruz. Farkındalık çalışmaları sayesinde kadınlar, erken teşhisin getirdiği tedavi avantajlarından haberdar oluyor. Ayrıca, pembe ışıklarla şehirde oluşturulan bu güçlü semboller, herkesin aklında meme kanseri konusunda kalıcı bir iz bırakıyor. ONKODAY olarak, toplum sağlığını iyileştirecek her projede var olmaktan gurur duyuyoruz ve UEDAŞ ile yürüttüğümüz bu farkındalık projesinin geniş kitlelere ulaşmasını amaçlıyoruz.” açıklamasında bulundu.

SEDAŞ’tan Kesintisiz Enerji için Yeni Nesil Teknoloji Yatırımı

Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ (SEDAŞ), iş süreçlerini güçlendirecek uydu bağlantılı düzeltme yayını kullanabilen 4 adet GNS GPS cihazını hizmete aldı. SEDAŞ, etüt çalışmalarından yer değişikliği ölçümlerine kadar geniş bir alanda kullanılacak bu cihazlarla sahada verimli ve net sonuçlar elde etmeyi hedefliyor.
Sakarya, Kocaeli, Bolu, Düzce ve Gebze’de 20 bin kilometrelik alanda 2 milyonu aşkın müşterisiyle hizmet veren SEDAŞ, hizmet kalitesini arttırmak için gelişen teknolojiyi yakından takip ediyor.  Bu kapsamda, şirket 4 uydu bağlantılı, düzeltme yayını kullanabilen GNSS, GPS cihazını devreye aldıklarını duyurdu. 
SEDAŞ'tan yapılan yazılı açıklamada, son teknolojiye sahip cihazların, yatırımlar kapsamında yapılacak tesisler için etüt çalışmalarında haliz hazır alim ve aplikasyon süreçlerinde kullanılacağı belirtildi.
Saha bilgisinin beraberinde mevcut tesislerin konumlarının gerçek zamanlı hassas tespit işlemlerinde de önemli bir rol üstleneceği vurgulandı.
Yeni nesil GNSS GPS cihazlar, 336 kanal kapasitesi sayesinde 20'den fazla uyduya bağlanabilme yeteneği ile santimetre seviyesinde hassas konum bilgisi sağlıyor.
Zorlu arazi koşullarında 3W radyo modem sayesinde RTK yöntemiyle 15 kilometre çapında konforlu çalışma imkânı sunan cihazların, telefon çekmediği durumlarda bile güvenilir sonuçlar elde etmeye imkân sağladığını belirten SEDAŞ yetkilileri, “Şehir içindeki sık yapılaşma içerisinde de hassas veri elde etmek için tasarlanan cihazlar, IMU özelliği ile 60 derecelik açılarda dahi doğru ölçümler yapabilme yeteneğine sahiptir. Ayrıca, S-LINK teknolojileri sayesinde uydu ve internet bağlantısının kesilmesi durumunda bile belirli bir süre yüksek hassasiyetle çalışmaya devam etmektedir. Askeri düzeyde sağlamlığa sahip el terminalleri, su ve toz dayanım özellikleriyle sahada güvenilir bir çalışma ortamı sunmaktadır" seklinde bilgi verdi.
SEDAŞ, yeni nesil teknoloji yatırımlarıyla birlikte is süreçlerindeki müşteri memnuniyetini artırmayı hedefliyor.

DÜNYADAN HABERLER
Almanya, Sanayi Sektöründe Emisyonları Azaltacak Şirketleri Ödüllendirdi

Almanya, sanayi sektöründe emisyonları azaltmaya yönelik önemli bir adım atarak, öncü iklim sözleşmesi programı (Carbon Contracts for Difference - CfD) kapsamında ilk şirketleri ödüllendirdi.
Bu program, enerji yoğun sektörlerdeki emisyonları azaltmayı hedefleyen projeleri teşvik ederek, Almanya’nın 2045 yılına kadar karbon nötr olma hedefini desteklemeyi amaçlıyor. Başlangıçta 50 milyar avro bütçe ayrılan bu sözleşmeler, sanayiye düşük karbonlu teknolojilere geçişte mali destek sağlayacak.
CLEW’in aktarımına göre, ilk aşamada ödül alan şirketler, demir-çelik, kimya ve çimento gibi yüksek emisyon üreten sektörlerde faaliyet gösteriyor. Bu sektörlerde, emisyonların azaltılması zorlu ve maliyetli olduğundan, hükümet projelerin finansal risklerini hafifletmeyi hedefliyor. İklim sözleşmeleri sayesinde şirketler, fosil yakıt kullanımını azaltacak ve daha sürdürülebilir üretim yöntemlerine geçecek.
Program çerçevesinde, şirketler yenilikçi teknolojilere yatırım yapacak; hidrojen kullanımı, karbon yakalama ve depolama (CCS), enerji verimliliği gibi yöntemlerle emisyonları düşürmeyi planlıyor. Özellikle çelik üretiminde kullanılan yeşil hidrojen, fosil yakıtlara alternatif olarak öne çıkıyor. Ayrıca, kimya sektöründe karbon emisyonlarını azaltacak ileri düzeyde teknoloji ve prosesler geliştirilmesi hedefleniyor.
Almanya’nın Ekonomi ve İklim Bakanı Robert Habeck, öncü iklim sözleşmesi programının başlatılmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, bu girişimin sanayideki dönüşümün hızlandırılması adına tarihi bir adım olduğunu vurguladı. Habeck, “Alman sanayisinin, iklim hedeflerimiz doğrultusunda köklü bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Karbon yoğun sektörlerdeki emisyonları azaltmak hem çevre hem de ekonomik sürdürülebilirlik açısından hayati önemde. Bu sözleşmelerle sanayimizi rekabetçi tutarken, aynı zamanda geleceğe yönelik düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapmalarını teşvik ediyoruz.” dedi.
Bakan, iklim sözleşmelerinin sadece emisyonları azaltmakla kalmayacağını, aynı zamanda Almanya’nın yeşil teknolojilerdeki liderlik konumunu güçlendireceğini belirterek, bu tür yenilikçi programların, Almanya’nın Avrupa Birliği’nin yeşil anlaşma hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacağını ve Almanya’nın 2045 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdüne sadık kaldığını gösterdiğini ifade etti.
Habeck, özel sektörü destekleyerek bu dönüşüm sürecini hızlandırmanın ekonomik olarak da büyük faydalar sağlayacağını ekledi ve “İklim koruma ve sanayideki inovasyon el ele gitmeli. Bu program, çevreyi korurken yeni iş fırsatları ve ekonomik büyüme yaratmamıza yardımcı olacak.” diye konuştu.

Kaynak: Temiz Enerji

Eurostat: AB, Yenilenebilir Enerji Ekipmanlarında İthalat ve İhracatı Artırıyor

Eurostat, Avrupa Birliği’nin (AB) 2024’ün ilk yarısına ait ithalat ve ihracat rakamlarını açıkladı. Özellikle yenilenebilir enerji ekipmanlarının ticaretinde dikkat çekici bir artış yaşandığı belirtilirken, bu gelişme, AB’nin sürdürülebilir enerjiye geçiş ve enerji bağımsızlığı çabalarının bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
2024’ün ilk yarısında AB, güneş paneli, rüzgâr türbini ve enerji depolama sistemleri gibi yenilenebilir enerji ekipmanlarının ithalatında yüzde 15’lik bir artış kaydetti. Bu artış, AB üyesi ülkelerin hızla artan yenilenebilir enerji kapasitesine olan yatırımlarından kaynaklanıyor. Özellikle Çin ve Güney Kore’den yapılan ithalatın önemli bir paya sahip olduğu belirtiliyor.
Eurostat’a göre, AB’nin yenilenebilir enerjiye yönelik teknoloji ithalatındaki bu artış, karbon nötr hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynayacak. Ancak raporda, AB’nin bu alanda dışa bağımlılığı azaltmak ve yerli üretimi artırmak için daha fazla yatırım yapması gerektiği vurgulanıyor.
Verilerde dikkat çeken bir diğer nokta, AB’nin fosil yakıt ithalatındaki yüzde 20’lik düşüş oldu. Kömür ve doğal gaz ithalatı, 2023’ün ilk yarısına kıyasla önemli ölçüde azaldı. Bu durum, AB’nin fosil yakıtlardan uzaklaşarak yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırma politikasının bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
AB’nin yenilenebilir enerji ekipmanları ihracatı da 2024’ün ilk yarısında yüzde 12 oranında artış gösterdi. Özellikle güneş paneli ve rüzgâr türbini teknolojisi ihracatında güçlü bir büyüme kaydedildi. Bu artış, AB’nin teknoloji geliştirme ve inovasyonda öncü bir konuma gelme hedefinin başarıyla ilerlediğini gösteriyor.
En çok ihracat yapılan ülkeler arasında ABD, Birleşik Krallık ve Japonya yer alırken, AB’nin yeşil teknoloji ihracatını artırarak küresel enerji dönüşümüne katkı sağladığı belirtiliyor.
Eurostat’ın açıkladığı verilere göre, AB’nin genel ticaret dengesinde 2024’ün ilk yarısında pozitif bir gelişme gözlemlendi. Fosil yakıt ithalatındaki düşüş ve yenilenebilir enerji ekipmanları ihracatındaki artış, AB’nin ticaret dengesini olumlu yönde etkiledi. Bu durum, enerji bağımsızlığı ve sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu bir şekilde ilerleyen ekonomik stratejilerin sonucuna işaret ediyor.

Kaynak: Temiz Enerji

AB Net Sıfır Sanayi Yarışında Çin Hakimiyeti Riski Altında

2023'teki net sıfır yatırımlarını artırarak rekabetçi konumunu koruyan Avrupa Birliği’nin (AB) net sıfır sanayi yarışındaki güçlü konumunun, Çin'in hakimiyeti riski altında olduğu kaydedildi.
Avrupa çapında bir düşünce kuruluşu olan Strategic Perspectives tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre Avrupa'nın net sıfır sanayi yarışındaki güçlü konumu, Çin'in hakimiyeti riski altında. 
Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki şiddetli rekabetin, Avrupa Birliği'nin güçlü bir Temiz Sanayi Anlaşması için uyandırma çağrısı görevi görmesi gerektiğini vurgulayan rapora göre enerji krizine yanıt olarak yenilenebilir enerji kaynaklarının ve ısı pompalarının hızla yaygınlaştırılması, Avrupa Birliği’nde (AB) 2023 yılında net sıfır yatırımlarını artırdı. AB'nin 2023'teki net sıfır yatırımları, 2022 yılına kıyasla 76 milyar dolar daha fazla olarak 334 milyar dolara ulaştı. 
Temiz sanayi anlaşması önerisi tam zamanında geldi
Avrupa şimdilik rekabetçi konumunu korusa da, Çin'in temiz teknoloji alanında küresel pazar lideri olma hırsı karşısında zemin kaybetme riski yüksek. AB politika yapıcılarının yeterli yatırımı harekete geçirmesi, inovasyonu teşvik etmesi ve AB yapımı ürünleri desteklemesi, AB'yi yarışta sağlam bir şekilde tutmak için belirleyici faktörler olabilir. Komisyon Başkanı Von der Leyen'in yeni reformlar ve bir “Rekabet Edebilirlik Fonu”ndan oluşan Temiz Sanayi Anlaşması önerisi, Avrupa'yı yeni sanayi çağında yeniden konumlandırmak için tam zamanında geldi. 
Bu yeni analiz şunu gösteriyor:
AB, 2023 yılında Çin'den sonra net sıfır yatırımcılar için en cazip ikinci yer olmaya devam ederken, 2022 yılına kıyasla 76 milyar dolar daha fazla, 334 milyar dolara ulaşarak ABD'nin önünde yer alacak. Ancak üye devletlerin daha kısıtlayıcı bütçeler uygulamaya koyması ve AB kurtarma planının, 2026'da sona erecek olması nedeniyle bu konum risk altında.
Çin'in temiz teknoloji alanında dünyanın tekeli olma hırsı, AB'nin net sıfır endüstrilerini küçültme tehdidi oluşturuyor. Çin, tek başına küresel net-sıfır yatırımlarının %39'unu (2023'te 654 milyar dolar) oluşturuyor. Güneş enerjisi sektörüne hakim olduktan sonra rüzgar enerjisi değer zincirinin %60'ını kontrol ediyor ve 2030 yılına kadar batarya üretimini dört katına çıkarmayı planlıyor.
ABD, temiz enerji girişimlerine yapılan küresel yatırımın üçte birinden fazlasını çekerek, Avrupa'nın çok önünde, kendisini geleceğin teknoloji lideri olarak konumlandırıyor. 

Avrupa içinde bazı ülkeler net sıfır yarışının fırsatlarını değerlendiriyor: Polonya, Avrupa'nın temiz teknoloji üretim merkezi haline gelirken, İspanya ve Danimarka rüzgâr enerjisi alanında liderler arasında yer alarak binlerce kişiye iş imkanı yaratıyor. Ancak Almanya ve Fransa'nın net sıfır yatırımlarının %45'ini alması, iki vitesli bir Avrupa'ya ilişkin endişeleri artırıyor. 

Kaynak: Enerji Günlüğü

Alman Uniper Hidrojen Yatırımlarını Yavaşlatıyor

Alman enerji şirketi Uniper, yeşil hidrojen talebinin beklentilerin altında kalması nedeniyle yatırımlarını yavaşlatma kararı aldı. 
Alman enerji şirketi Uniper, talep eksikliği nedeniyle 2030 yılına kadar yeşil hidrojende büyüme ve yeşil dönüşüme sekiz milyar avro yatırım yapma hedefini erteledi. Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (FAZ) açıklama yapan Uniper CEO’su Michael Lewis, “Bugünkü durumda, yeşil hidrojen satın alan neredeyse hiç büyük müşteri yok. Bu yüzden biraz frene basmamız gerekiyor” diye konuştu.
Düşük enerji fiyatları ve beklenenden yavaş gelişen mevzuatın da yatırımları erteleme kararında etkili olduğunu dile getiren Lewis, Uniper’ın stratejik ve finansal açıdan en büyük katkıyı sağlayan projelere yoğunlaşacağını ifade etti.
Uniper CEO’su Lewis, yenilenebilir enerji destek sistemine benzer şekilde, belirli bir hacimdeki yeşil hidrojen için uzun vadeli bir teşvik sistemine ihtiyaç duyulduğunu belirtirken, “Doğal gazın fiyatı ile mavi veya hatta yeşil hidrojenin fiyatı arasında büyük bir fark var. Devlet bu farkı kapatmayı kabul etmek zorunda kalacak” dedi.
Geçtiğimiz günlerde çok uluslu Shell ve Alman Energinet de benzer sebeplerle bazı hidrojen yatırımlarını erteleyip rafa kaldırma planlarını duyurmuşlardı.

Kaynak: Hidrojen Haber

HAFTANIN RAPORU

Yenilenebilir Enerji Piyasası Raporu

IEA'nın yıllık Yenilenebilir Enerji Piyasası Raporu’nda, yenilenebilir enerji teknolojilerinin elektrik, ulaşım ve ısı alanlarında 2030 yılına kadar yayılmasına ilişkin tahminler sunarken, aynı zamanda sektörün karşılaştığı temel zorlukları incelemekte ve daha hızlı büyümeyi engelleyen bariyerleri tanımlamaktadır.

Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.

İNFOGRAFİK / GRAFİK