Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, krizler nedeniyle enerjide oluşan yüksek maliyetleri vatandaşlara yansıtmamak için destekleri önemli ölçüde arttırdıklarını belirterek “Tüm vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarında 2024 yılının 11 aylık döneminde 314 milyar liralık tutar devletimiz tarafından karşılanmıştır. Halihazırda, meskenlerde kullanılan elektriğe düşük tüketim kademesinde yüzde 60, yüksek tüketim kademesinde yüzde 40; doğal gaza ise yüzde 63 oranında destek sağlıyoruz.” dedi.
Meclis Genel Kurulu’nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bütçelerini sunan Bakan Bayraktar, özetle şunları söyledi:
Sayın Cumhurbaşkanımızın 2002 de ortaya koyduğu ‘Türkiye’de her eve, her haneye doğal gaz hizmeti götüreceğiz.’ hedefi kapsamında o gün sadece 5 ilde olan doğal gazı bugün 81 il, 893 yerleşim yeri ve 222 organize sanayi bölgesine götürerek nüfusumuzun yaklaşık yüzde 85’ine doğal gaz kullanım imkânı sunduk.
Sakarya Gaz Sahamızda günlük doğal gaz üretimimiz yaklaşık 7 milyon metreküpe, yurt içi ve yurt dışı toplam üretimimiz ise 20 milyon metreküpe ulaştı. Bu üretim ile 8,6 milyon hanenin ihtiyacını kendi doğal gazımızla karşılıyoruz. Sakarya Gaz Sahasındaki üretimi 2025 yılının ilk çeyreğinde günlük 10 milyon metreküpe, sonraki süreçte günlük 40 milyon metreküpe çıkarmayı hedefliyoruz. Böylece yaklaşık 17 milyon konut abonesinin gaz ihtiyacını Sakarya sahasından karşılayacağız.
Türk mühendisler tarafından dizayn edilerek Türkiye’deki tersanelerde milli imkanlarla inşa edilen sismik araştırma gemimiz Oruç Reis, Somali’de faaliyetlerine devam ediyor. Hedefimiz sadece ülkemizin değil aynı zamanda dost ve kardeş ülke Somali’nin de kalkınmasına, refahına katkıda bulunmaktır. Önümüzdeki dönemde yurt dışında çok daha aktif, çok daha güçlü bir şekilde varlığımızı hissettireceğiz. Irak’ta, Libya’da, Afrika’da, Orta Asya’da, Kafkas coğrafyasında, Güney Amerika’da uluslararası ortaklıklarla petrol ve doğal gaz üretimimizi arttırmayı hedefliyoruz.
En önemli ithalat kalemlerimizden biri olan petrolde, zorlu bir coğrafyada, bir zamanlar adı terörle anılan, Şırnak Gabar’da Cumhuriyet tarihimizin en büyük petrol rezervini keşfettik. Bu keşifle birlikte, Şırnak’ın adı artık terörle değil, üretimle, istihdamla ve kalkınmayla anılmaktadır. Gabar’da üretimin artırılması ve yeni sahalarda arama çalışmaları için Ankara–İzmir arası bir mesafeye denk gelen toplam 540 km yol yaptık ve buradaki üretimimizi son bir yıl içinde iki buçuk kat artırarak bugün itibariyle günlük 61 bin varilin üstüne çıkardık.
İstanbul Finans Merkezi içinde enerji ve madenciliği de kapsayan uluslararası bir ticaret merkezi oluşturacağız. Bu anlamda; iyi işleyen, şeffaf ve likiditesi yüksek bir enerji ve maden borsasına kavuşacağız.
Avrupa’da elektrik talebi en yüksek üçüncü ülke olan Türkiye, elektrikli araçlar, dijitalleşme ve yapay zekanın da etkisiyle 2035 yılında 510 milyar kWh’lik bir enerjiye ihtiyaç duyacaktır. Bu yüksek talebin temiz enerji ağırlıklı karşılanması için ‘Yenilenebilir Enerji 2035’ yol haritamızı geçtiğimiz Ekim ayında kamuoyuyla paylaştık. Bu yol haritasıyla birlikte önümüzdeki 11 yılda rüzgâr ve güneş kurulu gücümüzü dört katına çıkararak 120 bin MW’a yükseltmeyi hedefliyoruz.
Bu yatırımlar arasında ülkemizde bir ilk olacak, toplam 5 bin MW gücünde deniz üstü rüzgâr santralinin kurulmasını sağlayacağız. Ayrıca, 2035 yılına kadar her yıl en az 2 bin MW’lık yerli aksam kullanım şartlı YEKA yarışması yapacağız. Ayrıca, bu hedef kapsamında Türkiye’yi doğudan batıya, kuzeyden güneye kuşatacak bir yeşil enerji koridoru oluşturmak için ülkemizde bir ilk olarak, 40 bin Megavatlık Yüksek Voltajlı Doğru Akım (HVDC) iletim hatlarını da devreye alacak, elektrik şebekemizi çok daha güçlü hale getireceğiz.
Şunu net olarak ifade etmek istiyorum Nükleer enerji arz güvenliğimiz ve iklim hedeflerimiz açısından bir zarurettir. Bu nedenle, ülkemizin 70 yıllık nükleer enerji hayalini Akkuyu Nükleer Güç Santrali projemizle gerçeğe dönüştürüyoruz. Dünyadaki en büyük nükleer güç santrali şantiyesi olan Akkuyu’da, tüm ulusal ve uluslararası güvenlik standartlarına uygun olarak dört nükleer reaktörün inşasına aynı anda devam ediyoruz. Santralin ilk ünitesini en kısa zamanda devreye almayı hedefliyoruz.
Enerji sektörü için çok kısa sayılabilecek son birkaç yıl içinde, birçok krizi bir arada yaşadık. Pandemi, tedarik zincirinde yaşanan kırılmalar, yüksek enerji ve emtia fiyatları, artan sermaye maliyetleri, bölgemizde yaşanan jeopolitik gerilim ve sıcak çatışmalar enerji sektörümüz için birçok riski beraberinde getirdi. Yaşanan bu süreçte oluşan yüksek maliyetlerin vatandaşlarımıza yansımasını önlemek için sağladığımız destekleri önemli ölçüde artırdık.
Tüm vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarında; 2023 yılında 328 milyar lira, 2024 yılının 11 aylık döneminde ise 314 milyar liralık tutar devletimiz tarafından karşılanmıştır. Halihazırda, meskenlerde kullanılan elektriğe düşük tüketim kademesinde yüzde 60, yüksek tüketim kademesinde yüzde 40; doğal gaza ise yüzde 63 oranında destek sağlıyoruz.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, elektrik ve doğal gaz faturalarında vatandaşa hep destek oldukların belirterek “Biz, vatandaşlarımıza enerji desteğine devam edeceğiz. Muhalefete tavsiyem şu; siz yönettiğiniz belediyelerde vatandaşlara astronomik su faturaları ödetmek yerine seçimde vadettiğiniz sözleri tutun bu en temel kamu hizmetinde vatandaşa sürekli zam yapmayı bırakın.” dedi.
Bakan Bayraktar, TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kurumların bütçeleri görüşmeleri sırasında söz alan Bayraktar, “Muhalefet diyor ki; ‘Sizin göreviniz vatandaşa maliyetine elektrik vermek.’ Biz diyoruz ki ‘Biz vatandaşımıza maliyetin altında elektrik ve doğal gaz veriyoruz.” dedi.
Muhalefete “Ya ne dediğinizin farkında değilsiniz adeta şecaat arz ederken sirkatinizi söylüyorsunuz.” diyerek yüklenen Bakan Bayraktar, “Bize ‘Maliyetine elektrik verin.’ derken aslında ‘Desteği kesin vatandaşa zam yapın.’ diyorsunuz. Biz AK Parti olarak 2002 yılından bu yana enerji fiyatlarında vatandaşımıza hep destek olduk. Onların enerji alım gücünü hep iyileştirdik.” ifadelerini kullandı.
Bayraktar, 2002’de asgari ücretle geçinen bir vatandaşın, aldığı ücretin yüzde 20’sini elektrik faturası için yüzde 25’ini de doğal gaz için ödediğini belirterek “Yani asgari ücreti alır almaz yüzde 45’ini enerji faturasına ödüyordu. Bugün Aralık 2024 itibarıyla vatandaşımız asgari ücretin yüzde 2,4’ü ile elektrik faturasını ödüyor, yüzde 5,6’sıyla doğal gaz faturasını ödeyebiliyor.” dedi.
Türk vatandaşlarının Avrupa’da meskende en ucuz elektriği kullandığını ifade eden Bayraktar, Satın alma gücü paritesine göre de enerji fiyatlarında Avrupa’nın en ucuz ikinci ülkesi, Türkiye. Biz, vatandaşlarımıza enerji desteğine devam edeceğiz. Muhalefete tavsiyem şu; siz yönettiğiniz belediyelerde vatandaşlara astronomik su faturaları ödetmek yerine seçimde vadettiğiniz sözleri tutun bu en temel kamu hizmetinde vatandaşa sürekli zam yapmayı bırakın.” diye konuştu.
Bayraktar, birilerinin Şırnak’ta çevre katliamı yapıldığı yönünde iddialarda bulunduğunu söyleyerek “Biz diyoruz ki güzel ülkemiz on yıllarca terörden çok çekti. O bölgeleri artık terör belasından kurtardık. Bugün Türkiye’nin en kaliteli petrolünü üretir hale geldik. Bu sayede çoğunluğu Şırnak’ın ve o bölgenin evladı 3 binin üzerinde gencimize iş imkânı sunduk. Adeta Şırnak’ı petrolün başkentine dönüştürdük. Biz sizin bundan rahatsızlığınızı anlıyoruz. Siz aslında çevre görünümü altında Türkiye’nin enerjide bağımsız olmasından rahatsızlık duyuyorsunuz.” dedi.
Bu konuda rahatsızlık hissedenlere seslendiği ifade eden Bayraktar, ‘İki gün önce 9 Aralık’ta vefat yıl dönümü olan Gabar şehidimiz Esma Çevik astsubayımız, adını petrol sahalarına verdiğimiz şehit Aybüke Yalçın öğretmenimiz ve tüm şehitlerimizin aziz hatıraları yaşatmak için kusura bakmayın sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz.” diye konuştu.
Bayraktar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısını yinelediğini vurgulayarak “Sırf muhalefet yapmak adına yaptığımız onca yatırımı, on binlerce enerji emekçisinin 7/24 yaptığı hizmetleri hiçe saymayın. Gelin milletimize umut olan aydınlık geleceğimizin teminatı olan enerji projelerimizi görün. Filyos’u, Akkuyu’yu, Bandırma bor tesisimizi, Silivri’yi, Tuz Gölü’nü, Karadeniz’deki sondaj gemilerimizi, Somali’yi görün. Bunları siz görmeseniz de milletimiz görüyor. Biz de var gücümüzle ülkemiz ve milletimiz için çalışmaya devam ediyoruz.” dedi.
Elektrikli araçların site ve apartmanlarda gerekli altyapı olmadan şarj edilmesi çeşitli riskleri beraberinde getiriyor.
İstanbul'da bir sitenin kapalı otoparkında şarj edilen elektrikli otomobilin alev alması üzerine 14 katlı binanın boşaltılması, gözleri bu konuda dikkat edilmesi gerekenlere çevirdi.
Tesis Yöneticileri Konfederasyonu Başkanı Yahya Sağır, AA muhabirine, mevzuat gereği vatandaşların, site ve apartman otoparklarında istedikleri gibi şarj yapamayacağını bildirdi.
Elektrikli araç kullanıcıları ile apartman ve site yönetimleri tarafından dikkat edilmeyen durumun büyük sorunlara yol açabileceğine işaret eden Sağır, tahsisli otopark alanlarına elektrikli şarj istasyonu kurulmasının mümkün olmadığını söyledi.
Sağır, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının ilgili talimatında, elektrik tesisatında değişiklik yapılmadan bağlantı sağlanması ve şarj ünitesi kurulumunun diğer bağımsız bölümler ile ortak alanları etkilememesi şartı bulunduğuna dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:
'Birçok sitenin elektrik sayaçları konut katlarında bulunuyor, buradan veya elektrik sayacından otoparklara kablo çekmek Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının belirlediği şarta açıkça aykırılık teşkil ediyor. Bu durum diğer bağımsız bölümleri ve ortak alanları olumsuz etkileyebiliyor. Kabloların geçmesi için bazı yerlerde perde betonların delinmesi bile söz konusu oluyor. Böyle bir işlem binalarımızı deprem açısından riskli duruma getireceği gibi ciddi bir görüntü kirliliği ile güvenlik sorunu da oluşturuyor.'
Bu durumda trafoların gücünün yetersiz kalacağını ve trafoların hepsine güç artırımı yapılması gerektiğini vurgulayan Sağır, bu durumun elektrik tesisatında değişikliğe neden olmasının da yine Bakanlık talimatına aykırılık teşkil edeceğini bildirdi.
Oldukça masraflı bu işlemlerin masrafının, Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre faydalananlar tarafından karşılanması gerektiğini anlatan Sağır, 'Faydalananları da tespit etmek ve masrafını tahsil etmek oldukça zor olacaktır. Ayrıca siteye sonradan taşınanların da bundan yararlanmak istemesi durumunda sorun daha da büyüyecektir.' değerlendirmesinde bulundu.
Sağır, konutlara verilen elektrik gücünün elektrikli otomobil şarjı için yeterli olmayacağını da bildirerek, şunları kaydetti:
'Elektrikli araçların şarjı için konutlardan çekilen kablolar büyük zarara yol açabiliyor. Burada normal priz çoğaltma kablosunun kullanılması da uygun değil. Elektrikli araçların şarjında kullanılan kabloların ebatları ve güç aktarım seviyeleri normal kablolar gibi değil, buna uymamak yangınlara ve farklı zararlara neden olabilir. Her ne kadar konutlara sağlanan elektrikle araçların şarj edilmesi mali anlamda daha uygun görülse de ilgili kurumlardan kesinlikle altyapının uygunluğuna dair onay alınması gerekiyor. Bu onayı almayan kişiler ve kurumlar, ortaya çıkabilecek zararlardan sorumlu olacaktır.'
Kaynak: MSN
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), elektrik şebeke yönetmeliği, yenilenebilir enerji kaynak garanti belgesi yönetmeliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının belgelendirilmesi ve desteklenmesine ilişkin yönetmelikte değişikliğe gitti.
Konuya ilişkin EPDK kararları, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Buna göre, Elektrik Şebeke Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'te, talep tarafı katılımı, minimum kararlı üretim düzeyi, sınırlı frekans hassasiyeti düşük frekans modu, sınırlı frekans hassasiyeti yüksek frekans modu gibi maddelerde değişiklik yapıldı.
Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Belgesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'te, toplayıcı, toplayıcılık ve şarj ağı işletmesi lisansı sahibi kavramları yönetmeliğe dahil edildi.
Bu kapsamda, tüketicilere tedarik edilen elektrik enerjisinin, şarj ağı işletmecileri tarafından şarj hizmetine konu elektrik enerjisinin belirli bir miktar veya oranını, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini ve Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti (YEK-G) belgesi vasıtasıyla belgelendirildiğini tedarikçiler veya toplayıcılar tarafından fatura ve/veya başka bir bildirim aracı ile açıklanacak.
Öte yandan, YEK-G belgesi, tedarikçiler veya toplayıcılar tarafından tüketicilere tedarik edilen elektrik enerjisinin belirli bir miktarı veya oranı, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiği ve bu elektrik enerjisinin kaynak türünün tüketiciye ispat ve ifşa edilmesi ile YEK-G belgelerinin ticaretinin yapılabilmesi amaçlarıyla Piyasa İşletmecisi tarafından ihraç edilecek.
Söz konusu yönetmelik değişikliği 1 Ocak 2025'te yürürlüğe girecek.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'te de, muafiyetli üretim miktarı, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması'na (YEKDEM), YEKDEM katılımcısı, YEK fiyatı bentlerinde değişikliğe gidildi.
Söz konusu yönetmelik değişikliğinin 1 Ocak 2025'te yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı.
Kaynak: Enerji Terminali
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nca hazırlanan 'Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği' doğrultusunda, 2025 yılı itibarıyla toplam yapı alanı 2 bin metrekare üzeri tüm binalarda kullanılan enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması zorunluluğu, yüzde 5'ten yüzde 10'a çıkarıldı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan 'Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği', 19 Şubat 2022 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre; normal binalara göre enerji verimliliği daha fazla olan ve kullandığı enerjinin belirli bir kısmını yenilenebilir enerji kaynaklarından temin eden 'Neredeyse Sıfır Enerjili Binalar' (NSEB) konseptine geçiş, aşamalı olarak zorunlu hale getirildi. NSEB kapsamındaki yapıların 2023 yılı itibariyle enerji kimlik belgesindeki enerji performans sınıfının 'B sınıfı' veya daha iyi olması zorunlu tutulurken, aynı zamanda bu tip binaların birincil enerji gereksiniminin en az yüzde 5'i oranında yenilenebilir enerji kullanımına sahip olması da zorunluydu. Yenilenebilir enerji kullanımındaki yüzde 5'lik oran, 2025 yılı itibarıyla yüzde 10'a çıkarıldı. Yeni yapılacak binaların kullandığı enerjinin en az yüzde 10'unun, güneş enerjisi paneli, ısı pompası gibi yenilenebilir enerji sistemleri ile karşılanması zorunlu tutuldu.
2 bin 200 binada uygulandı
2023 yılından bugüne kadar NSEB şartlarına uygun projelendirilen 2 bin 200 bina, normal bir binaya göre yaklaşık yüzde 25 civarında enerji verimli olarak tasarlandı. Böylece yıllık 281 gigawatt saat enerji tasarrufu ve 66 bin ton eşdeğer karbondioksit sera gazı azaltımı sağlandı. 2025 yılı itibarı ile her yıl yaklaşık 30 bin binanın NSEB şartlarında inşa edilmesi hedefleniyor. NSEB şartlarına uygun binalarla yıllık 1850 gigawatt saat enerji tasarrufu ve 450 bin ton eşdeğer karbondioksit sera gazı azaltımı sağlanması ve bu değerlerin her yıl kümülatif olarak artması bekleniyor. Bu doğrultuda 2035 yılında 102 bin gigawatt saat tasarruf edilmesi hedefleniyor.
Kaynak: DHA
Aydın, Denizli ve Muğla illerinde elektrik dağıtım hizmeti sunan Adm Elektrik, sektöründe bir ilke daha imza atarak, Plan-S'in Connecta IoT Network teknolojisiyle elektrik sayaçlarını uydu üzerinden okuyacağı yeni bir proje başlattı. Bu yenilikçi sistem, özellikle GSM erişiminin sınırlı olduğu kırsal bölgelerde sayaç verilerinin okunmasını ve enerji kayıplarının tespitini mümkün hale getirerek sektörde dönüşüm yaratacak.
Sürdürülebilir ve kaliteli enerji sağlama hedefiyle teknolojiye yatırım yapmaya devam eden Adm Elektrik, Plan-S Uydu ve Uzay Teknolojileri iş birliğiyle Türkiye’de bir ilke imza atıyor. Elektrik sayaçlarından gerçek zamanlı veri alımı ve analiz süreçlerini modern bir altyapıyla destekleyen yenilikçi sistem ile sektörde önemli bir dönüşüm sağlanacak.
IoT ve uydu teknolojisi ile enerji yönetiminde devrim yaratılacak
Proje kapsamında, Nesnelerin İnterneti (IoT) altyapısı kullanılarak elektrik sayaçlarından elde edilen veriler, Plan-S’in Connecta IoT Network teknolojisi ile uydular üzerinden Adm Elektrik'in veri merkezlerine iletilecek. Bu modern teknoloji sayesinde GSM erişiminin sınırlı ya da yetersiz olduğu kırsal bölgelerde de sayaç verilerinin okunması ve analiz edilmesi daha verimli getirilecek. Adm Elektrik, bu yenilikçi sistemle enerji dağıtım süreçlerini daha güvenilir, hızlı ve verimli hale getirirken, karbon ayak izini de azaltmayı hedefliyor.
Kayıp-kaçak kullanımın önlenmesinde önemli bir rol oynayacak
Uydu üzerinden aktarılan veriler, hizmet verilen bölgelerdeki enerji verimliliği ve kayıp-kaçak kullanımın önlenmesinde önemli bir rol oynayacak. Sistem, elektrik sayaçlarından alınan verilerin gerçek zamanlı analizini mümkün kılarak, kayıp ve kaçak elektrik kullanımı tespitini ve saha operasyonlarını daha etkin hale getirecek.
“Öncü olmak gurur verici”
Teknolojiyi enerji sektörünün her alanında kullanarak daha verimli, güvenilir ve sürdürülebilir çözümler sunmayı hedeflediklerini söyleyen Adm Elektrik Genel Müdürü Ahmet Bayramoğlu, ”Bu proje, enerji yönetimi konusunda geleceğe yönelik önemli bir adım olacak. Kırsal alanlarda GSM çekim kalitesinin zayıf olması, mevcut uzaktan okuma sistemlerinde önemli bir sorun idi. Bu çözüm, saha operasyonunda verimlilik sağlarken çalışma hayatına yansıyan sağlık ve güvenlik risklerini de azaltacak. Teknolojide öncü olmak gurur verici." dedi.
Plan-S CEO’su Tugay Güzel ise Adm ile yapılan iş birliğine dair şu ifadeleri kullandı:
"Connecta IoT Network ile birçok alanda enerji yönetimini dijitalleştirmek, sadece teknolojik değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik açısından da büyük bir adım. Adm Elektrik ile gerçekleştirdiğimiz bu iş birliği, sektörde örnek teşkil edecek bir başarı hikayesi yaratacak."
Pilot çalışmalar başarıyla tamamlandı
Projenin pilot uygulama sürecinde, daha önce veri alınamayan bölgelerden başarılı bir şekilde veri akışı sağlandı ve bu sayede sayaç okuma süreçlerinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Tam ölçekli uygulamanın ise 2025 yılı içinde devreye alınması planlanıyor. Plan-S’in halihazırda yörüngede bulunan dört adet Connecta IoT Network uydusu ve SpaceX Falcon 9 Transporter 12 görevi ile fırlatılacak dört yeni uyduyla birlikte küresel kapsama alanı genişletilecek. Bu sayede, sayaç okuma işlemleri daha yaygın, hızlı ve etkin bir hale gelecek.
Sakarya, Kocaeli, Bolu ve Düzce illerinde elektrik dağıtım faaliyeti yürüten Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ (SEDAŞ), iş sağlığı ve güvenliği kapsamında 570 çalışanına “Yüksekte Güvenli Çalışma” eğitimi düzenledi.
SEDAŞ, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki hassasiyetini yansıtan Yüksekte Güvenli Çalışma eğitimlerini başarıyla tamamladı. Bu kapsamlı eğitim programı ile çalışanlar, sahada karşılaşabilecekleri risklere karşı daha bilinçli ve donanımlı hale geldi.
Çalışan sağlığını birinci plana alan kurum kültürüyle iş güvenliği bilincini yaygınlaştıran SEDAŞ, her yıl 16 saat eğitim alması gereken ve çok tehlikeli sınıfta yer alan 570 çalışanı için Yüksekte Güvenli Çalışma Eğitimi düzenledi. Çalışanların güvenliğini artırmayı ve operasyonel verimliliği güçlendirmeyi hedefleyen eğitimlere operasyon yöneticisi, operasyon uzmanı, bakım yönetimi görevlisi, şebeke operasyon görevlisi ve vardiya amiri pozisyonunda bulunan SEDAŞ çalışanları katıldı. Yüksekte çalışma ve kurtarma uzmanının verdiği eğitimlerde yüksekte güvenli çalışma, ilgili kanunlar ve mevzuatlar, koruyucu ekipman kullanımı, acil durumlar ve kurtarma yöntemleri, çalışan niteliği, ip düğüm uygulamaları gibi konular teorik ve pratik uygulamalı aktarıldı.
Operasyonel çalışanlara yönelik düzenlenen eğitimlerin ardından Güneş Enerji Santrali (GES) Yüksekte Güvenli Çalışma Eğitimi gerçekleştirildi. GES kabulüne giden mühendislere yönelik olarak planlanan eğitimlere, Operasyon Yöneticisi, Operasyon Uzmanı, Yatırım ve Bakım Uzmanı gibi pozisyonlarda görev yapan yaklaşık 80 mühendis katıldı. Yüksekte güvenli çalışma eğitiminin yanı sıra özellikle GES sahalarında karşılaşılabilecek spesifik riskler ve güvenlik önlemleri üzerinde duruldu.
Eğitim sonunda katılımcılar, yüksekte çalışırken karşılaşabilecekleri tehlikelerle başa çıkmak için gerekli bilgi ve becerilere sahip oldular. Bu sayede hem güvenlik kültürünün pekiştirilmesi hem de mühendis ve teknisyenlerin çalışma ortamlarındaki risklere karşı daha hazırlıklı olmaları sağlanmış oldu.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Accenture ve Boston Consulting Group’un (BCG) katkılarıyla hazırladığı raporlarda, iklim tehlikelerini ele almayan şirketlerin 2035 yılına kadar yıllık kazançlarının yüzde 7’sini kaybedebileceği belirtiliyor.
Raporda, aşırı sıcaklıklar ve diğer iklim kaynaklı tehlikelerin, halka açık şirketlerin yıllık sabit varlık kayıplarını 2035 yılına kadar 560-610 milyar dolar seviyelerine çıkarabileceği öngörülüyor. Telekomünikasyon, kamu hizmetleri ve enerji şirketleri bu kayıplara karşı en savunmasız sektörler arasında yer alıyor. Ayrıca, karbon emisyonlarını azaltmayı başaramayan şirketlerin, küresel iklim düzenlemeleri sıkılaştıkça geçiş riskleriyle karşılaşacağı ve karbon fiyatlandırmasının tek başına kazançların yüzde 50’sine kadarını silebileceği ifade ediliyor.
İklim adaptasyonu ve dayanıklılık yatırımları, şirketlere önemli geri dönüşler sağlıyor. CEO İklim Liderleri İttifakı’nın raporuna göre, iklim dayanıklılığına yatırılan her 1 dolar, 19 dolarlık önlenebilir kaybı engelleyebiliyor. Raporda, hızlı bir dönüşüm senaryosunda çoğu endüstrinin emisyon maliyetlerinin yüzde 50’sinden fazlasını ekonomik olarak azaltabileceği vurgulanıyor.
İklim riskleri büyürken, yeşil pazarların 2024’te 5 trilyon dolardan 2030’a kadar 14 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Alternatif enerji, sürdürülebilir ulaşım ve tüketici ürünleri gibi sektörlerin, rekabet avantajı sağlamak isteyen şirketler için önemli fırsatlar sunduğu ifade ediliyor.
Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Gim Huay Neo, işletmelerin çevre dostu dönüşümlerle hem toplulukları destekleyebileceğini hem de uzun vadeli sürdürülebilir operasyonlar inşa edebileceğini belirtti.
İklimle ilgili risklerin aynı zamanda büyüme fırsatları sunduğunu belirten rapor, iş dünyasına dayanıklılık stratejileri geliştirmeleri ve karbonsuzlaşma süreçlerini hızlandırmaları için bir yol haritası sunuyor.
Kaynak: Temiz Enerji
İklim kriziyle mücadele, Paris Anlaşması'nın imzalanmasının üzerinden geçen 9 yılda, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere sağladıkları finansman tartışmalarının gölgesinde sürerken dünya ülkeleri anlaşma kapsamında belirlenen 2030 hedeflerinin gerisinde kalıyor.
İklim krizinin etkilerinin azaltılması amacıyla Fransa'nın başkenti Paris'te 12 Aralık 2015'te düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Taraflar Konferansı'nda (COP) kabul edilen Paris Anlaşması, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55'ini oluşturan en az 55 ülkenin anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda 4 Kasım 2016'da yürürlüğe girdi. Toplam 195 ülkenin imzaladığı anlaşmaya, İran, Libya, Yemen ve Eritre taraf olmadı.
Anlaşma kapsamında, imzacı ülkeler küresel sıcaklık artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutmayı, mümkünse 1,5 dereceyle sınırlamayı, bunun için de yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde net sıfır emisyona ulaşmayı hedefliyor.
Öte yandan, iklim değişikliğine ilişkin atılan adımların hızlandırılmasının amaçlandığı 2030'a kadar Paris Anlaşması kapsamında belirlenen karbondioksit salımlarını en az yüzde 45 azaltma hedefi ancak yüzde 3 düzeyinde başarılmış durumda.
COP, iklim değişikliği üzerine yıllık değerlendirmeler yapmak üzere her yıl farklı bir ülkede düzenleniyor.
Geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Dubai’de yapılan konferansa bu yıl Azerbaycan başkenti Bakü ev sahipliği yaptı.
İklim finansmanına odaklanılan COP29'da gelişmekte olan ülkelere sağlanan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman tutarının 2035'e kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarılması kararlaştırıldı.
COP29'da neredeyse 10 yıldır süren çalışmalar dahilinde ülkeler, Paris Anlaşması kapsamında karbon piyasalarının nasıl işleyeceğine dair son adımları atarak anlaşmaya vardı ve ülke bazında ticaretin ve karbon kredisi mekanizmasının tamamen işlevsel hale gelmesi sağlandı.
Öte yandan COP29'da varılan sonuçlar, iklim değişikliğiyle mücadeleye büyük katkı sunmayacağı ve gelişmekte olan ülkelerin finansman ihtiyacına yanıt olamayacağı gerekçesiyle eleştirildi.
Azerbaycan'ın bugüne kadar yaptığı en büyük uluslararası etkinliği COP29'a dünyanın 2 büyük kirleticisi olan ABD ve Çinli liderler katılmadı.
2030 hedeflerine yalnızca 5 yıl kala, ülkelerin bu hedeflerin gerisinde olduğu gözlemlenirken karbon salımı 2023'te yeni bir rekor kırdı.
Öte yandan, iklim değişikliğinin 'bir aldatmaca' olduğunu savunan ve 2020'de ülkesinin Paris Anlaşması'ndan çekilmesini sağlayan Donald Trump'ın yeniden başkanlık koltuğuna oturması, dünyanın en büyük ikinci kirleticisi konumundaki ABD'nin karbon salımını azaltma hedefleri konusunda endişeleri beraberinde getirdi.
BM'nin 24 Ekim tarihli 2024 yılı Emisyon Açığı Raporu'na göre, ulusal hedeflerin daha güçlü şekilde uygulanmaması halinde dünya 'Paris Anlaşması'nın 1,5 derece hedefinin birkaç yıl içinde ortadan kalkma' tehlikesiyle karşı karşıya.
Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütünün (OECD) Genel Sekreteri Mathias Cormann da verilerin, ülkelerin emisyon azaltma taahhütlerinde Paris Anlaşması hedeflerinin oldukça gerisinde kaldığını gösterdiğini vurguladı.
1995'ten bugüne önemli kararların alındığı iklim zirveleri, çeşitli tartışmalar ve krizlerle gündeme geldi.
İlk COP zirvesi Almanya'nın başkenti Berlin'de 1995'te yapıldı. Gelişmekte olan ülkelerin sanayi faaliyetlerini iklim politikalarına uyumlu hale getirilmesine ve gelişmiş ülkelerin küresel sera gazı emisyonunun artmasındaki sorumluluklarına vurgu yapılan konferansta, gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilime 'finansman' çözümü önerildi.
Bu çözüme göre, gelişmiş ülkelerin kendi emisyonlarında ciddi bir değişim yapmak yerine gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir büyümelerine yardımcı olmak için yardım fonları oluşturulması kararlaştırıldı.
İkinci COP zirvesinin en önemli gelişmesi, yoğun sanayi faaliyetleri yürüten ABD'nin 'İklim değişikliğiyle mücadele için bağlayıcı emisyon azaltımının gerekliliğini' kabul etmesi oldu.
COP3'te Kyoto Protokolü imzalandı. Protokolle gelişmiş ülkeler, karbon emisyonlarını azaltmaları konusunda bağlayıcı yasal düzenlemelere tabi tutulurken gelişmekte olan ülkeler sadece yıllık sera gazı envanter raporunu sunmakla yükümlü kılındı.
COP4 ve COP5'te Kyoto Protokolü'nün ayrıntıları ve mekanizmaları tanımlandı. Protokolü bir yıl boyunca imzalamayan ABD'nin beklenen imzayı atması COP4 zirvesinde gerçekleşti.
COP6'da ABD dışındaki tüm ülkeler, Kyoto Protokolü'nün uygulanmasına yönelik mekanizmalar üzerinde anlaşmaya vardı. Protokol uyarınca emisyonlarını yüzde 6 azaltması gereken ABD'nin o dönemki başkanı George W. Bush, anlaşmadan çekildiklerini açıkladı. Bu, COP zirveleri tarihindeki ilk krizlerden biri olarak kayda geçti.
COP7, COP8 ve COP9'de Kyoto Protokolü'nün teknik detayları ve nihai bir küresel anlaşmaya tüm tarafları ikna etme çabaları gündemdeydi.
COP10, COP11, COP12, COP13 ve COP14, protokolü kabul etmeyen ülkelerin direnişleri, karbon emisyonlarının azaltılması yönündeki çabalar ve fonlar üzerindeki çalışmalarla geçti.
COP15'te yeni küresel iklim anlaşması üzerinde çalışmalar yoğunlaşırken, 'Danimarka metni' krizi ile zirve tarihindeki en büyük krizlerden biri yaşandı.
Birleşik Krallık, ABD ve Danimarka'nın temsilcilerinin üzerinde çalıştığı ve daha çok gelişmiş ülkelerin yararına uygulamaları öngören bir anlaşmanın taslağı olan Danimarka metninin basına sızması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki güven sorunlarını yeniden gündeme taşıdı.
COP18'de iklim değişikliği ile mücadeledeki başlıca küresel anlaşma olan Paris Anlaşması'nın tohumları atıldı, anlaşma COP21'de imzalandı.
COP 22’nin ana gündem maddesi Paris Anlaşması'nın gerektirdiği faaliyetlere hız kazandırmak oldu. Daha önce birçok kez 'iklim değişikliğinin bir aldatmaca' olduğu dile getiren dönemin ABD Başkanı Donald Trump, COP23 zirvesi öncesinde, ülkesinin Paris Anlaşması'ndan çekilmesini öngören kararnameyi imzaladı.
COP25'in gündemi Paris İklim Anlaşması'na ulaşmak için piyasa mekanizmalarını ve iş birliği faaliyetlerini sonuçlandırmak oldu. Çözülmemiş sorunlar arasında karbon ticareti mekanizmasına ilişkin kurallar, uzun vadeli finansman ve şeffaflık konuları yer aldı.
Kovid-19 salgını nedeniyle bir yıl ertelenerek 2021'de düzenlenen COP26'nın gündeminde metan gazı emisyonlarının düşürülmesi vardı. 2021'in başında göreve gelen ABD Başkanı Joe Biden, Paris İklim Anlaşması'na ABD'yi yeniden dahil etti ve metan emisyonlarını 2030'a kadar yüzde 30 azaltma taahhüdünde bulundu. Bu zirvede, küresel ısınmaya neden olan kömür kullanımı ise ilk kez tartışıldı.
COP27'ye Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında yaşanan enerji ve gıda krizi damga vurdu. Birçok Avrupa ülkesinin enerji krizine karşı kömüre dönüş seçeneğini değerlendirmesi nedeniyle bir önceki COP zirvesinde kömür başta olmak üzere fosil yakıtların kullanımına ilişkin dile getirilen kararlı söylemlerde devamlılık sağlanamadı.
COP28'de 130'dan fazla ülke, 2030'a kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının dağılımını üç katına çıkarma konusunda anlaştı.
Kaynak: Enerji Terminali
Google, yenilenebilir kaynaklı enerjiyi yapay zeka operasyonlarının ortaya çıkaracağı elektrik ihtiyacının karşılanmasında kullanacak.
Çok uluslu Amerikan şirketi Google, veri merkezlerine güç sağlamak için gigawatt'larca yenilenebilir enerji, pil depolama ve şebeke yükseltmeleri oluşturmak için ortaklarıyla birlikte çalışıyor.
Şirket, yenilenebilir enerji geliştiricisi Intersect Power ve yatırım fonu TPG Rise Climate ile birkaç gigawatt ölçekli veri merkezini çalıştırmaya yetecek kadar karbonsuz enerji üretmek için bir anlaşma imzaladığını duyurdu.
Anlaşma aynı zamanda TPG'nin liderliğinde ve CAI, Google ve Greenbelt Capital Partners'ın katılımıyla Intersect Power'a 800 milyon dolarlık bir sermaye yatırımını da içeriyor.
Kaynak: Enerji Günlüğü
Avrupa’da pil geri dönüşümünün 2035 yılına kadar 6 milyar avro değerinde bir ekonomi yaratabileceği ve çevresel faydalar sağlayacağı öngörülüyor. Transport & Environment raporu, lityum iyon pillerin geri dönüşümünün kritik materyal ihtiyacını yüzde 60 oranında karşılayarak ithalat bağımlılığını azaltabileceğini vurguluyor.
Transport & Environment’in “From Waste to Value” adlı raporu, Avrupa’nın pil geri dönüşümündeki stratejik fırsatlarını ve bu sürecin ekonomik boyutunu ele alıyor. Rapora göre, Avrupa’da kullanılan lityum iyon pillerin geri dönüşümü ile 2035 yılına kadar yaklaşık 6 milyar avro değerinde materyal elde edilebilir. Bu süreç, karbon emisyonlarını azaltırken Avrupa’nın kritik hammaddelere olan dışa bağımlılığını da önemli ölçüde düşürecek.
Elektrikli araçlara ve enerji depolama sistemlerine olan talebin artmasıyla lityum, kobalt ve nikel gibi kritik materyallerin temini stratejik bir önem kazanıyor. Rapor, Avrupa’nın geri dönüşüm kapasitesini artırarak bu materyallerin yüzde 60’ını karşılayabileceğini ve ithalat bağımlılığını düşürebileceğini belirtiyor.
Rapora göre, Avrupa’daki pil gigafabrikalarından çıkan kullanım ömrü dolmuş piller ve hurdaları, 2030 yılına kadar tüm lityumun yüzde 14’ünü, nikelin yüzde 16’sını, manganezin yüzde 17’sini ve kobalt talebinin dörtte birini karşılama potansiyeline sahip. Bu malzemeler, 2030 yılında yerel olarak 1,3 ila 2,4 milyon, 2035 yılında 10 milyon ve 2040 yılına kadar da 15 milyon elektrikli aracın üretilmesine yetecek miktarda olacak.
Ayrıca yerel olarak geri dönüştürülen pil malzemeleri, birincil cevherlere olan ihtiyacı da ortadan kaldırabilir ve 2040 yılına kadar dünya çapında 12 yeni maden (ortalama büyüklükte 4 lityum, 3 nikel, 4 kobalt ve 1 manganez madeni) inşa etme ihtiyacını ortadan kaldırabilir.
Rapor, Avrupa Birliği’nde etkili geri dönüşüm regülasyonları ve yatırımları olmaksızın, bu potansiyelin gerçekleştirilemeyeceğini vurguluyor. Önerilen AB Pil Yönetmeliği’nin hızlı bir şekilde uygulanması ve geri dönüşüm altyapısına yapılacak yatırımlar, Avrupa’yı küresel bir geri dönüşüm merkezi haline getirebilir.
Pil geri dönüşümü, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel faydalar da sağlıyor. Rapora göre, geri dönüşüm sürecinde enerji yoğun madencilik faaliyetlerinden kaynaklanan karbon emisyonları büyük ölçüde azaltılabilir.
Rapora göre Avrupa, stratejik regülasyonlar ve yatırımlarla lityum iyon pil geri dönüşümünde lider bir konuma gelebilir. Bu sürecin hem ekonomik faydalar sağlayacağı hem de çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltarak sürdürülebilir bir gelecek için kritik bir rol oynayacağı öngörülüyor.
Kaynak: Temiz Enerji
rrrr
Uluslararası Enerji Ajansı, modern, akıllı ve genişletilmiş şebekelerin başarılı enerji geçişleri için elzem olduğunu ifade ettiği “Geliştirilmiş Elektrik Şebekeleri” raporunu yayımladı. Raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.
Big Bang Startup Challange, İstanbul/Türkiye
18 - 19 Aralık 2024
Dünya Sürdürülebilir Enerji Günleri 2025, Wels/Avusturya
5 - 7 Mart 2025
Enerji Teknolojileri Zirvesi 2025, Bilbao/İspanya
9 - 10 Nisan 2025
ICCI 2025 – 29. Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı, İstanbul/Türkiye
24 - 26 Nisan 2025
ENTECH Enerji Fuarı ve Kongresi Ankara/Türkiye
30 Nisan - 3 Mayıs 2025